Hep soruyorlar bana..
Nikahlımısın? .. diye
Aslında nıkahlıyım ben..
Bir tutkulu sevgiliye..
Ölümüne sevmiş meğer beni
Bırakmaz kimseye..
Bıraktırmazda kendisini.
Alıştım artık ona..
Hep onunlayım..
Gecemde gündüzümde..
Nikahlımm..
Çok uğraştım bırakmak için..
İnad etti..
Geçmem senden diye..
Bir gün küstürdüm..
Gitti diye dualar ettim..
Gelmedi yıllarca..
Bir baktım yine gelmiş..
Sevmek böyle bir şey işte..
Tam bir illet...
Adı aşk misali..
Benimkisi tek taraflı.
Yıllar önce bir sevdi..
Bırakmaz oldu beni..
Ya kara toprak..
Ya ben der..
Söz dinlemez gayri......
15 ŞUBAT
Aside CanKayıt Tarihi : 15.2.2013 17:31:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bazen yazdıklarım bende bir “ACABA?” dedirtecek derecede rahatsızlık yandırır. Her zaman olmasa da zaman zaman böyle bir duyguyu yaşarım, böyle bir şüpheye düşerim.
Özellikle yazılan şiirlerde asıl konuyla ilgili pek bir iz, bir emare, bir nişan, bir belirti yoksa…
Tamamiyle karartılmış duyguları, düşünceleri ancak el yordamıyla yol alarak çözmek de kolay olmuyor hani?
Zifiri karanlıkta yol bulup çıkmayı başarmak gibi düşünün. Kim bilir insan kaç duvara toslar, kaç engele takılır, kaç dikenin acısını bedeninde hisseder. Bulunduğunuz yer size her türlü engellemeyi yapar. Gözün görmediği yerde elleriniz, ayaklarınız ve hatta bedeniniz gözünüz olacaktır.
El yordamı, beden yordamı… İşte tam da budur…
*
Şüphecilik veya Kuşkuculuk…
Bazı şeylere şüpheyle, kuşkuyla yaklaşmada fayda var. Bilimsel adıyla “Septisizm” dediğimiz ve genel olarak “ACABA?” diye ifade ettiğimiz bir anlayış, aslında hep olmalı.
Benim ilke edindiğim hususlardan biri de “Bir kapıyı asla sonuna kadar kapatma.” Biraz aralık kalsın. En azından hava alırsın. Çıkış veya giriş yolun olur. İşte bu, işin şüphecilik, kuşkuculuk, acaba yanıdır.
Olmasında da her zaman için fayda var…
İlerisi için insanın eli rahatlar.
*
Tekrar gelelim şu “NİKÂHLIM” şiirine.
Beni rahatsız eden, bana sorular sordurtan ve net cevaplar alamadığım, bulmadığım bir şiir.
Pek öyle bir emare yok, iz yok.
Kimdir bu?
Nedir bu?
Sana yakışan, gidip de tekrar dönen?
Ya kara toprak, ya ben diyen, dedirten?
Kim?
Ne?
İnsanın adeta hücrelerine işleyen ve bir türlü bir daha içinden çıkmayan. İyiden iyiye yerleşen, hükmeden, içleşen…
İnsanın iptilası…
Yüreğimizin, beynimizin, ciğerlerimizin ve bütün hücrelerimizin tek müptelası…
Belası, hatta istilası…
İstemem ey dost, asla istemem!
Üzerine dahi kondurmak istemem!..
Biz insanız!..
Biz canız!..
Biz sevdayız!..
Hayata, insana, yaşamaya, İlah’a âşık…
Fani de olsa şu an dünyadayız ve varız…
Ufacık şeyleri içimizde büyütmeyiz, fırsat vermeyiz.
Evvel Allah aklımızla, irademizle, yüreğimizle, yaşama azmimiz ve sevincimizle hepsinin hakkından gelmeyi biliriz.
Ufacık şeyleri bir kez gönderdiysek, nikâhımızdan düşürebildiysek tekrar defetmesini de biliriz.
Allah derdin onulmazını vermez kullarına.
Dedim ya “ACABA?” böyle bir durumsa anlatılan, Rabbime içtenlikle dua ediyorum; güç kuvvet versin, çabuk defetsin, sağlık sıhhat versin efendim.
Dün akşamdan beri cevabını bulamadığım soruların bir yanı inşallah bu olmaz, olmasın da…
Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun efendim.
Her şey gönlünüzce ve dilediğiniz gibi olsun.
Hep dostça, hep sağlıcakla kalın.
Hikmet Çiftçi
10 Mart 2013
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
TÜM YORUMLAR (16)