Helva Vakti
(Nihali Tarzda)
Ben bir şehirden sürgün edildim,
Adını telaffuz etmeyen dualar gibi.
Yolum 1600 kilometrelik bir iç çekişti,
Yatılı bir yalnızlığın avlusunda,
Kalbim, yasaklanmış pencerenin altında beklerdi.
O, camın ardından bir ayet gibi görünürdü:
Saçları seccade rüzgârında,
Bakışı sabah ezanının ön sözüdür.
Ben yoklama kaçkını bir müridim,
O ise göz göze ikrar eden gizli bir mürşide.
Geceler, ceviz kabuğunda yanan
Aşk meşalesiydi.
Vücutlarımız helva olmak için yoğrulmuştu belki
Ama ruhlarımız:
Henüz aşkın zıddını öğrenmemişti.
Nefsimiz secdeye varmadan
Birbirimize secde etmiştik belki,
Ama saf, ama genç, ama dokunmadan.
Sadece “birlik” olduk,
Dilin değil, kalbin ortak lisanıyla.
Derken,
Bölündü geceye açılan o pencere,
Irk dediler, din dediler, mezhep, oy pusulası,
“Sevemezsin,” dediler.
“Birlik,” dediler, “yalnızca bizimle mümkündür.”
Oysa ben biliyordum,
Aşk;
Sadece “sen”e secde etmeyi göze almış bir yolculuktu.
Ve biz;
Birbirimizin mi’râcında kaybolmuştuk.
Şimdi ise sürgünüz:
Aynı Rabb'e ayrı lisanlarla yakaran iki hüzün.
Ama bak şimdi:
Kaç yıl geçmiş aradan,
Hâlâ her ezan vaktinde
Benim içimde bir pencere açılır.
Ve bir çift göz bekler beni,
Duvaksız, mezhepsiz, memleketinden azade...
Yoklama yine alınmaz bu gece,
Ben yine yokum;
Ben sen’de varım hâlâ.
Ve aşk...
Helvadan yapılmaz artık,
Aşk, şimdi pişmanlıkta kavrulmuş
Bir vücutsuz vuslattır.
Dünya Yükünün Hamalı
Kayıt Tarihi : 1.8.2025 07:34:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!