sen ne çok büyümüştün istanbul
sen ne çok büyümüştün
yıllardan ve sırlardan öte
akdeniz serçesinden kavi
ötüken kanadı kadar uzak
her anın duçar olmuştu sefere...
ayaklarıma sürünüyordu eteklerin
ellerim sarayına
yüreğin denizden lale
kim düşmedi ki önüne
kim tırmanmadı ki
telli duvaklı hayale.
gözlerim öyle büyüyordu ki
yedi iklim üç kıta
kimi urgana asılıyordu
yardan ve serden uzak.
sen ne çok yürümüştün istanbul
ne çok yürümüştün
bu kaçıncı kuşatmaydı
seraptan tüle sarılmıştı ufuklar
kızıldan güle
ve yanık gönüle...
gözümde damla gibiydin
koynumda yar, yol, yurt, ana
cennet kaybedene istanbulana
geri çekiliyordu şövalyeler
beyler,kağanlar
ağarlığı kadar çekiliyordu
yol açılıyordu eyüpsultan'a.
bu nasıl bir yokuştu ki
içinde mey,ney,her şey
çengiler ve çerilir
ve leventler ve serviler
ocak, bucak demir dövüyordu herkes
bir mıh bir nal öyküsünden
sarı bir yaprak toprağa göz kırpmıştı
ebruliydi bahar
hadi düş önüme ve yürü
saltanat sana taşınmazdan ağır
ah çemenzarında kışlayan ordu
çınar tez büyümez geç
geç geç
kalma
roması soğuktur marmara'nın.
sen hiç umursamamıştın istanbul
hiç umursamamıştın
denizime yatmış bir deniz kızı
bir peri, bir huri boğazdan boğaza
kanımdan koynuma..
derin bakış, ah derin bakış
sadece bir duruşun feda acunistana
çağ ve ferman buluştu
biz buluştuk o gün ve her gün
sır andı ve zor andı
yollar dünden yarına yandı.
çifte kalyon, kızıldan kaptanı derya
görklü atlas muştusu buydu
akşems'in doğumuydu
tanrı buğruydu
sırlar bir avuç suda boğuluyordu
latin'in düşleri yerle bir oluyordu
uzaklar çılgın, yakınlar kırgındı
deliden veliye
herkes ama herkes
tek bir vuruşun simgesine
zaman dokuyordu
günler seferleri yordu
istanbul hem büyüyor
hem küçülüyordu.
sen çok olmuşsun istanbul
çok olmuştun
nedir gururun?
dünyaya bağdaş kurmuş
her dilden ahkam kesiyorsun
o an rüyalarını
yıldız falından öte gerçekleştiriyorsun
sınırlar kuruyorlar yıkıyorsun
setler çekiyorlar aşıyorsun
yedi kıta, yedi kat döşek seriyorsun
divan kuruyor, ferman çekiyorsun
düşten öteye bürünüyorsun
bunca kudreti harcayamadan
kıyılarını bırakarak coğrafi keşiflere
zafer naralarıyla çekiliyorsun.
sen nice gizemliydin istanbul
nice gizemliydin
sultanahmet ayasofya iki evliya
mürütleri süleymaniye ve galata
çık çamlıca sırtlarına çık
hadi çık
bakir bir endam ile el salla
kız kulesinden yana.
akma deniz akma ki
uzamasın ayrılığım
kainat gark olmasın hicrana
hiç çıkma tarihin sayfalarından
aşıkların gündeminden hiç çıkma
horifira'dan hürrem'e
ve yüreğime kadar
sadabad çekilsin kucağına.
yenilgiler çağında tahtlar kırılırken
payitahtın sığmasın asırlara.
sen yine büyümüştün istanbul
kime büyümüştün?
nemçe nice düşer yanağına
biraz paris, biraz mekke olduğun kadar
göz olursun saltanat şafağına
divan yolunda dökülür mavi çiniler
kubbeler bırakır göğün derinliğine
meddahın orta oyunuyla
ecnebiyeden bir dersaadet
bu şehir bir dünya hali
girişi babıali
yüksek ökçelidir ahali
düştüğü yerden kalkar bayrak
yol olur yarının çerağına.
çırağan yolu kaldırım
serviler çınara meftun
kasr-ı şirin cilvekarım
kafdağından taşımışsın dolmabahçeni
yanağında bir busesin dünyanın.
beyazıt avlusu arzuhal yeri
uzak duygularda can bulan
taşların raksı
nargilenin tiryakisi değişmedi
ya kabadayısı
savulun mehterhan buradan kalkar ayağa
kasımpaşalı tavır
yeniçeri ocağı devrilir burada
kalyonlar çevirir kümpeşteyi
levent haykırışına
toplar ki preveze kadar okkalı.
sen ne yaman olmuştun
civan olmuştun..
nedimi tutarım gazelinden
bir çılgın doğarım yeniden
sanki yekpare
zincirlenmiş gibiyim
aşk-ı memnu tarafıyla vurgun.
eski dünya yeni dünya
bütün ahvam-ı beşer
yol bulur mekan bulur
arzu ile senden geçer
küçülürsün,büzülürsün,daralırsın
yine bıkmaz seni ister, seni içer
yine büyü, bu ne büyü istanbul
payitahtım, benim ahtım
sevdam, atim ve muradım
sen zamansın
kıyamet yüklü fermansın
sen vefalı tek canansın.
Kayıt Tarihi : 26.4.2005 20:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)