Neye sevinelim?
Yıl 1969, yaz olduğunu hayal-meyal hatırlıyorum, Temmuz ayındaydı. Tam 7 yaşındaydım. Televizyon tam gün değil her gün de değil, belirli saatlerde yayın yapıyordu. Siyah-beyaz televizyonu olanlar parmakla bile sayılamıyordu… İnsanlığın Ay’a inişini Televizyondan izleme fırsatı bulan şanslı biriydim.
Bütün insanlığın ilgisini çeken, merak uyandıran bu hadise gerçekten çok önemliydi.
Gökyüzünde dolunayda tepsi gibi, hilal olunca “C” gibi görünen Ay’a nasıl inilirdi ki? Hem Ay’a inmek sözcüğü de bana çok garip gelmişti. Benim bildiğim Ay gökyüzünde yukarıda olduğundan; inilmez, çıkılırdı…
Gökte bu ihtişamlı iniş, fetih gerçekleşirken Yeryüzünde Amerikan halkının meydanlarda, evlerde, işyerlerinde, kafelerde Televizyon karşısında sevinçle birbirlerine sarılıp öptüklerini de aralarda gördüğümü hatırlıyorum. Neden bu insanlar bu kadar çok seviniyor ki diye şaşırdım! O zaman 7 yaşındaydım ve bu sevincin nedenini anlamamıştım. Şimdi 45 yaşındayım ve Milletlerin nelere sevinmesi gerektiğini şimdi çok iyi anlıyorum!
Saygılarımla.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim