NEVRUZ ve DİRİLİŞ
Tabiat kuş uykusundan uyanmaya başlıyor. Her canlıda diriliş hâkim oluyor. Güneş ısı ve ışığını tüm dünyaya (iki yarım küreye) eşit olarak yayıyor. Güneş, Koç burcuna giriyor. Doğaya karşı ısı ve ışıktaki eşitlikler insanı dahi hayrete sevk ediyor. Hayretin güzel sarhoşluğuna kapılan insanlar bu günleri bayram neşvesi içerinde kutlamaktadırlar. Günümüzde olmasa da daha önceki dönemlerde bu günlerde kadın, erkek, genç, yaşlı, zengin fakir hiç ayrım olmaksızın aynı mekânlarda toplanırlardı. Herkes kendi ateşiyle, yakılacak o büyük ateşe alev katarlardı. Ateşin temizleyici gücüne inançlarından olsa gerek, hep birlikte yaktıkları bu ateşe işledikleri günahlarını atar ve tertemiz olma yolunda büyük gayret sarf ederlerdi. Dargınlar barışır/barıştırılır ve zenginler mallarından infakta bulunarak fakirliği ortadan kaldırırlardı. Fakirliğin doğurduğu ahlaki yozlaşmayı da kaldırmış olurlardı. Daha sonra ise herkesin birlikte aldığı büyük kazan yine herkesin bir ucundan tutmasıyla yanan ateşin üzerine konurdu. Kazanın içerisine herkes toplayıp getirdiği doğanın en değerli nesnelerini koyarak “sümölök” adında bir macun elde ederlerdi. Bu macunun faydasına gönülden inanmaları nedeniyle kazanda hiç sümölök bırakılmayacak şekilde yenilip bitirilirdi.
Tabiatın merkez öğeleri olan su, ateş, toprak ve tüm canlı-cansızlar tabiatın yaratıcısı tarafından eşit kılındığı inancı felsefesiyle herkes kendi lisanı halleri ile cins-makam ayrımı gözetilmeksizin ilahi güce dua ederlerdi. Aynı dua ve yakarışın bu günde olması ise herkesin kendi günahlarından arınmada yine eşitliğe inancındandır.
Bu günün birçok kavimler tarafından kutsallığının kabul edilmesinde dini motiflerin ağır bastığı gözlerimizden kaçmamaktadır. Dünyanın yaratılışı, ilk insanın dünyaya ayak basması, ilk insanların (Âdem ile Havva) kutsal o beldede buluşması, Nuh’un gemisinin karaya oturması, Yusuf’un kuyudan kurtulması vs. gibi önemli olayların bu günde gerçekleştiği inancı (mitolojisi) insanlar nezninde bu güne karşı verilen değerdeki kutsiyeti artırıyordu. Her ne kadar ilahi motiflerle süslü bu günün bizim inanç değerlerimizle örtüşmese de kendi içerisindeki değerlerle örtüştüğüne şahit olmaktayız. Çünkü onların inanç sistemlerinde doğaya egemen olma anlayışı hâkim değildir. Aksine doğayla içi içe olma düşünce ve inancı hâkimdir.
Bizlere bu güne kadar öğretilen modern çağ felsefesine göre ise bilimin paradigması, İngiliz Filozof Francis Bacon ile Fransız Filozof Descartes’e dayanmaktadır. Bu filozofların ideolojilerinde ise rasyonalist ve emprist görüş hâkimdir. Bacon, temel felsefesinde; “Bilmek, bölmektir. Bilginin ereği doğaya egemen olmaktır. O halde böl ve egemen ol.” yatmaktadır.
Nevruz inancıyla taban tabana zıt bir görüşün hâkim olduğu dünyada yaşamaktayız. Doğaya tek başına egemenlik kurma değerler dizisinin sömürgesine kullukta bizlerde bir nefer olmuşuz. Kendi egemenliklerini doğaya ve tüm canlılara hâkim kılmak için akıl almaz vahşetler sergileyenlere karşı nevruz kardeşliği ve dirilişinden uzak bırakılmışız/kalmışız. Öyle eğilmiş, öyle eğilmişiz ki kaldırabilecek ne bir başımız kalmış ne de bedenimizi kaldıracak bir kaburga kemiğimiz. Kışın soğuğuna o kadar kendimizi kaptırmışız ki baharın güneşi değil çölün yakıcı sıcaklıkları dahi buzlarımızı eritmekte yetersiz kalmaktadır.
Doğanın bayramı olan Nevruz’da doğa tüm kışa inat dirilişin mümessili olma özelliğini hiç kaybetme hezeyanı yaşamamaktadır. Kütük görünümündeki ağaçlardan süngü misali sürgünler vermesi bizleri utandırma telaşındadırlar. Bizim kalbimiz taşlardan daha katı olması hasebiyle de bizler bunu idrakten yoksunuz. Taşlardan daha katıyız; çünkü onlardan öyle güzel ırmaklar fışkırmaktadır ki akıl bunda bile acze düşmektedir. Yine bu taşlar yaratıcıya karşı o kadar teslimiyetten yumuşaktırlar ki Musa’nın asasına ve İbrahim’in bıçağına karşı sinelerini hemen açmaktadırlar. İnsan öyle midir? İnsan, taşın aksine kalbindeki yumuşaklığa inat bir büyüklük içerisinde ve her şeye karşı egemenlik kurma doğrultusunda taşlardan daha serttir. Adeta düşüncesindeki sapıklıktan dolayı heykelleşen bir hal almakta ve hatta heykellerin dahi yapamayacağı katliamlara imza atmaktadır.
Nevruz, doğadan ders alabilenlerindir. Nevruz, bir Kardelen gibi veya diğer namı ile Berfin gibi tüm zorluklara göğüs gererek kışa ve kışın tüm dağdağalarına karşı yenilmemenin adıdır. Nevruz, doğaya egemenlik kurmaya çalışanlara karşı doğa misali yenilmemenin belirtisi olarak diriliş filizlerini vermekten korku ve endişe duymamaktır. Nevruz, eşitliği sağlamada güneş gibi olmaktır. Güneş gibi ısı ve ışığını koç burcundan yansıtabilmektir. Birlik ve kardeşlik için omuz omuza verme vaktidir. Zalimin değneği olmak yerine mazlumun dayanağı olmaktır. Nevruz, doğaya ve insanlığa hükmetmeye çalışanları günahlarından arınmaları için ateşten atlatmaktır. Mallarını insanlığın yararı için kazana atmak ve o insanlara temizlendikten sonra (eğer temizlenmeden kurtulabilirlerse) ikramda bulunma erdemini yakalamaktır.
Nevruzun tüm insanlığına doğadaki gibi diriliş ve uyanış örneği olması temennisiyle..
Önder GülKayıt Tarihi : 1.8.2008 06:04:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!