Veda hükmünde kayda geçenlerin
Zaman tutsağı olduğuna dair temsilin
Vaktini uğulduyor rüzgar
Çengellere asılı ereklerin
Sesleri duyuluyor
Birbirine çarptıkça
Yüreğime döşenmiş
Yürüdüğün bütün yollar
Atıyor kalbim
Adımlarına uyumlanarak
Her sendeleyişte içten içe ayarak
Nefesin karışırken rüzgara
Kapısı açıldı kafesin
Ansızın
Havalandı gönül kuşları
Göğün saçaklarına kondular
Nevbahar yağmurlarının
Birikintilerinden içmişlerdi belli ki
Bakışlarından indirdiler sis perdesini
Gök gözlerde şimşekler çaktı
Gürledi peşi sıra
Sustukça kanıksananlar
İhtarsız geçmişlerdi tüm sınırları
Hadsizliğin cüretine tutunanlar
Aleyhin her tekrarında
Başından şimdiye dek dinletilen
Ezberden sökülen yanılgıların
Söylenmemiş
Sahte bir sürümle
İlan olunduğu yerden
Ruhu menzile savuran
Külengin
Kanat açıklığının esintisidir getirdikleri
O rüzgar
Bilinmezliğin şaşkın suretinde
Avuntular ertesi gerçeklerdir
Öyle hallerin zerresiyiz ezelden beri
Yazıldıkça yaşanan
Sayıklarcasına dökülen sözlerden
Sakındıkça dilimiz
İzahı koyulaştı olan bitenlerin
Görüş açıklığı kapandı
Sonsuza karışmaktı oysa gönlün ereği
Hangi vaktin sarnıçlarına döküldüyse
Ab-ı ateş paresi
Dolsun yüreklere
Dağılsın katresi
Sergüzeşt aklın firarında
Gönlü çeken
Çağrısı iken şafağın
Amansıza yakalanmış
Anların
Hallerine bürünen
Sevdalara
Hiçbir yön çıkışı göstermedi
Arlanmaz kentlerin ödül vaatleri
Kapatmışken tüm geçitleri
Küfesinde düş taşıyanları
Beni de vurdular
Bin yıl geçse de
Vakti zamandan
Uyanır uyanmaz ilkin
Adını sayıklayacağım
Olan bitenlerin tercümesi için
Birbirine mültecim olur
Gönül dilinden anlamayanlar
Nasıl çevirdiler ise
İnşası kaba
İşçiliği yavan yapı
Nasıl olmuşsa olmuştu
Sonuç ürkünç
Yıkım büyüktü
Yine de enkazdan kimse bahsetmiyordu
“Geçer.”
Noktası konan en uzun tümcedir
Tek sözcükte dizayn edilmiş iki hece
Dilin takatinin kesildiği o ki
Hiçbir tümceye sığmıyordu suskunluğun sebebi
Hissiyatla sürdüğümüz
Başka dünyanın izleri
Mekanı zamanın ötesine götürdüğümüz
Aklın hoşluğu değil midir?
Hayranlığımız
Sicilimiz budur
İyiliğe borçlu
Kötülükten alacaklıyız
Şüpheye dair iz kalmamıştır yüreğimizde
Yaşama sırası geldiğinde
Hayatın hangi sığınaklarında dinlendik
Kuşağın hangi renklerine bulandık ise
İnandığımız kadar yürekten
Baktığımızda yeryüzüne
Gücenik aynaların kırıklarında göreceğiz
Ruhun zemherisinden geçerken
Zaman solar
An dolar
İnsan bir düşle mesafesini değiştiremez
Uçsuz bucaksız düzlüklerdir
Issızlığın girdaplarına çeken tenha bozkırlar
Menzile varana dek geçilen güzergâhların
Katarı dünler
Ard arda dizilirken
Avare bulutlarla müzakerede rüzgar
Kabahat işlemiş faniler gibi
Esip savurur
Çalı, dal , yaprak parçalarından
Döngeleyi
Yağmura hasret seyrin terasından
Öyle bir diyardan çıkmıştık yola
Avaz vuran dağların yankısı
Ovalara seslendi
Zeyrek tohum
Ağrısıyla sarmaladı toprağın neslini
Derinliğe göz attı kök
Kendinde kendini aşmakla yükümlü
Halden hale
Sayıklayarak
Bin yurt dillendi o vakit
Serzenişinden hayatın
Derinleştikçe yoğunlaştı
Köklerden içilen and
Gelecek yarınlara sevdalı bakışlardan süzüldü
Yansınan yerin çağrısı
Nevbaharın ışktan sicimlerine tutunarak
Kayıt Tarihi : 8.6.2020 18:56:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!