Ölümün kol gezdiği topraklarda
Doğurgan bir anayım
Mezopotamya'nın kara bahtlı, al yeşil, puşili kadınıyım.
Ellerim nasırlı
kollarım güçlü
Yüreğim bin bir cefanın acısıyla dolu.
sırf sana inat
> yitirmeyeceğim güzellikleri
> adımı anma desende
> anacağım
> masum çocukların ölü bedenlerinde
> yasaklanan dillerde
Bu sabah oturdum ağaran saçlarımla sohbete daldım.
İlk beyaz teli bulup sordum.
Neden bu kadar erken beyazladın diye.
Cevap veremedi sustu sakince.
Sonra usulca fısıldadı kulağıma.
Haydi sen söyle kalbin hep ağlarken neden yüzün güldü.diye.
Biz üç kişiydik
Umut, cesaret ve ben
Aldım umut ve cesareti yanıma
Koyuldum Ege'den
Mezopotamya topraklarına.
Umut daha dört yaşında
Küçük dünyama hoş geldin.
Süslü hayallerimdeki rüyalarıma
Senin göstermiş olduğun
Sensizlik savurmuştu
Kanımı canımı gömmüştüm
Kara topraklara
Yetim deseler de ahali
Doğuracaktım seni
İlk üç ayında depreşmiştin
Atılan ilk adımların
Meyveye duran dalların,
Baharda açan çiçek gibi
İlk ışık, ilk umut olduğunu
Biliyor musun?
Sevincimin kaynağının
Sen gidersen toprak kokun odandan gider.
Göz bebeklerim siluetini ararken bir bir yuvarlanır.
Sen gidersen ruhum daralır, konuşmalarım yarım kalır.
Eşyaların her bir yeri tek tek değişir.
"Dağınıklaşır " mis kokan zambak kokulu duvarlar.
Sen gidersen perdeler kararır. Yeşilden, turuncudan, mordan, siyaha dönüşür. Tüllerin beyazlığı birden bire değişir.
Ne muhteşemsin sen,
Mezopatamya'nın nazlı gelini
Duvağını çıkartmayacak mısın?
Hiçbir engel tanımadan
Kıvrıla kıvrıla ovayı geçen
Dicle'sin Sen.
Sessiz ve karanlık
Hayat umut ve korku arasında
Gözlerime asılır uzanır inceden inceye
Beyaz ve siyah gibi ayrışır
Korku ve ümitlerimle
İçeri karanlık ve sessiz
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!