Nesir / Asım'ın Nesli yahut Haluk'un Def ...

Taş İskele
428

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Nesir / Asım'ın Nesli yahut Haluk'un Defteri

İstiklal Marşı’nın yazarı. Adıma şairi Mehmet Akif’i ne kadar övsek, hayırla yâd etsek azdır. Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın duasına ne kadar “âmin” desek yeridir.

Öte yandan savaş kaçkını Mehmet Akif diyenler de olacak, ödülü reddeden mübarek diyenler de.

Çalmasını, susmasını, teklif edilen her göreve balıklama atlamasını, ödül için şiir yazmasını, yersiz teşvikler almasını bilseydi, yokluk ve yoksulluk içinde bu dünyadan göçüp gitmezdi.

Ey Akif, iktidar hakkında çok kötü yazıyorsun, yazma diyen dostu ile yemektedir ve önünde kuru fasulye vardır. Bunu üstü kapalı tehdit sayan Akif, ben bu kuru fasulyeyi yemeye razı olduktan sonra kim ne yapabilir ki bana deyişi bir yanda, tarih boyu efendisine soytarılık yapan kalemşörler diğer yanda.

Akif Arnavut’tur. Bu bile kimine göre cezbedici, kimine göre iticidir.

Baytardır. Hem baytar hem de edebiyatta önemli bir şahsiyet. Bu ne yaman, çelişki anne!

Bu durumu küçümseyene verdiği cevap da manidardır. “Ne o, bir yeriniz mi ağrıyor?”

Bugün onunla birlikte oğlu Haluk’a “Hak bellediğin yolda yalnız git.” diyen Tevfik Fikret’i de yâd etmezsem olmaz. Onun da her insan gibi, Akif gibi seveni de var, sevmeyeni de.

Taban tabana zıtlar. Biri dinsiz, diğeri dini bütün.

Ortak paydalar insan oluşlarında saklı. İtikatlarına öyle samimi bağlılar ki, öyle inandıkları gibi yaşamışlar ki, insanlıkları bu yüzden öyle güzel ki.

İkisi de kendilerinden sonraki nesil için kaygılı. Biri oğluna, diğeri bir nesle nasihatler veriyor. Kendi kader ve iradelerinin onlarda olmasını istiyorlar.

İşte bu noktada kendime sayıklamalara geçiyorum. Ya Akif’i okumalı ya da Fikret’i diyorum. İçime sinmiyor. Bilmediğim hiçbir şeyin düşmanı olamam diyorum kendi kendime.

Okumalıyım ama neyi, kimi, nasıl?
Sayıklıyorum.
***
Sayıklayan yüreğim, oku. Bir fahişenin hayatı / hayatındakileri okuduğunca oku.
Sadece oku.

Tezat olandan korkmaksızın, güzelliğin talibi olarak oku.

Ne yalnızca Tevfik Fikret’in Haluk’un Defteri’ni, ne de Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ının altıncı kitabı Asım’ın Nesli’ni. Bir elinde Haluk’un Defteri diğer elinde Asım’ın Nesli olsun. Okumada ruhun bir fahişe olsun.

Güzelliğin, doğruluğun, gerçeğin talibi isen korkma oku. Fahişe ruhunu çekip alacak bir güzellik seni illa ki bulacaktır. Asım’ın nesli olmak da, düşlediğin hak yolda olmak da seni bulacaktır.

Yoksa;

Ya dinsiz bir babanın nasihati ile Haluk misali bir din bulacak rahip olacaksın ya da Asım’ın neslinden uzak Mehmet Emin olup, huzuru ayyaşlıkta bularak, kimsesiz öleceksin.
Ve
Sen, asla sen olmayacaksın.

Unutma;
Unutma, annen, baban, nasihat verenlerin senin kaderinin bir parçasıdır. Ve fakat asla onlar senin kaderinin bütünü değillerdir. Sen hak bellediğin yolda, kaderini kendin çizeceksin.

Göz vardır. Görmediği şeye inanmaya meyilli.

Kulak vardır, duyduğu her şeye inanmaya meyilli.

Okumada ruhun fahişe olunca, görmediğini görmeye başlar göz. Her duyduğuna inanmayı reddeder kulak. Ta ki akıl-mantık süzgecinden geçirene dek.

Korkma bir yanın Haluk’un Defter’i olsun diğer yanın Asım’ın Nesli. Oku ve tanı insanı.
En başta da kendini.

-Kendime sayıklamalara devam ediyorum-

Sayıklıyorum sıradan bir kurgu ile. Bir fahişe düşlüyorum. Toplamış tüm muhataplarını, konferans veriyor.

Fahişenin elinde mikrofon, yoklama alıyor.

-Kardeşini kandırıp, tarlasını satıp gelip benimle yatan Rüştü Ağa burada mı?
-Gençliğimde beni metres tutan, hak hukuk ile övünen ve fakat fabrikasındaki işçinin hakkını bana yediren Ferit Bey?
-Sivil toplum örgütüyüz diye nicesinden aidat toplayıp avucuma sayan Bay Olgun?
-Namus bekçisi, mahallenin ağır abisi şimşir tarak Faruk?
-Kırk tas dökünen tövbe eden, tövbekâr Hacı Ali?
-Zimmete para geçiren, mutemet Cemil?
-Ya bana acıyıp, hayat hikâyemin peşine düşen, evindeki yangından habersiz geri zekâlı?
-….

-Hepiniz buradasınız, korkun benden, hepinizi bir ömür okudum.
Canınızı da okuyabilirim!

Ve tüm okumalarının özeti;
-Benden korkun, çünkü ben, yediğiniz her bir boku biliyorum.

Yoklama sonrası, tek soruluk konferansını noktalıyor kurgumdaki fahişe.

-Şimdi söyleyin bana,

fahişe olan siz misiniz,

yoksa ben mi?

-…

Sayıklayan yüreğime son sözüm:
Bir fahişe kadar oku hayatı ve sen de al mikrofonu eline,

Akıl ve mantıktan uzak, süslü vaatlerle kendi için sana talip olana, bir fahişe misali;

-Hadi oradan, korkun benden, çünkü yediğiniz her bir boku biliyorum ben deyiver,

sayıklayan yüreğim.

Taş İskele
Kayıt Tarihi : 9.5.2022 17:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Taş İskele