Sen nefesim olmuştun.
İnatla seni içimde tutmaya çalışmam, ısrarla vazgeçmek istemeyişim ise alışkanlığım.
Seni solumak varmış, defalarca içime çekmek.
Kâh içime gömüp, kâh rüzgâra salmak varmış..
.-seni yaşamak, doyasıya-
Ölmeden önce.
Son nefesim oldun.
Şimdilerde bir ölünün nefesini duyumsuyorum soluğumda.
Her şey, alışana dek güzel.
Alışırım.
Öyle kolay ki alışmak.
Hele de bana hoş gelene.
Alıştığım ana kadar sürdü tüm güzelliğin.
Esaretin bağlarını örüyormuşum meğer her defasında.
Urgan, urgan.
Özgürlüğün ummanında sen uçamaya devam ettin de, ben kaldım.
Yalvardım, yakardım,
-nafile-
...
Uslanmadım.
Ruhumu terk eden nefes iken, nefessizliğime alışmak istedim.
Dibe vurup, çıktım.
Çırpındım.
Şiirler yazdım.
Anladım, dönmeyecektin.
Sensizliğe de alıştım.
Alışmak, hep beklentiyi tetikledi.
Beklenti, alışmayı;
alışmak, güzelliği vurdu.
Son nefesim oluşun da güzelliğini kaybetti.
Alıştım.
Sensizliğe de...
O kadar tatlı sunuyor ki alışmak zehri, ne kadar dirensem o kadar kışkırtıcı oluyor.
Ne sana, ne sensizliğe alışmamalıydım oysa.
Kendime kılıçlar sallayıp, ihanet yağdırmalıydım.
İhaneti vefasızlıkla bezeyip, ödülüne konmalıydım.
“Belki” bu ihanet değildi,
“belki” vefasızlık sayılmazdı,
“belki” de sana alışmaya isyanımdı bu,
-düpedüz-
Sana alışmanın aldanışıyla;
sonrasında,
sensizliğe alışmanın acısıyla savaş açtım, alışmaya...
onu sorguladım.
Örnekledim.
Hüküm giydirdim.
Suç ortağı, celladı atanmıştı.
Celladı ömürdü alışkanlığın.
Mahkûmun ipini çekince, kendisi de ölecek cellattı ömür.
Ömrün ta kendisiyle örnekledim alışkanlığı.
Fıtri mecburiyetim, nefes alıp vermekten bir vazgeçiş denemesinde bulundum bir an. Biriktirdim içimde nefesimi, dışarıya salmaksızın.
Israrla, inatla vazgeçmek istemedim.
Ölümü kokladım.
Alışmak ölümmüş meğer.
Ömür hissettim, tüm hücremde, alışkanlığın esaretini örmeden önce.
Nefesimi tutmaya alışsaydım ölecektim.
Tıpkı sana alıştığım zaman öldüğüm gibi.
Ömre dönmenin adıymış alışkanlıktan vazgeçiş.
Sonra ömrü düşündüm.
Hiç düşünmezken.
İlmik ilmik alışkanlıklarımdan ördüğümü fark ettim.
Ömre alıştığımdan, ölümü unutmuşum.
Oysa sana alıştığımda ölümü tattım.
Ve
ömür de o kadar tatlı sunuyor ki zehri, ne kadar direnirsem o kadar kışkırtıcı geliyor.
Ömür denilen yolda, doğamızda olmayanı, doğamız gibi kabul yanılsamasıyla,
ince ince aldanışlar pusu kurmuş, her bir yana.
Aldanış her bir yanda...
her bir “ben”de.
Derken;
Yunus’u duydum, bir an.
Bir ben var, benden içre diyen Yunus’u...
“Beni aldatan, ömür oldu.” dedim.
Hani şu alışkanlığın işbirlikçisi ömür...
BEN’den KENDİ’me ulaşamadan ölüm oldu,
Hayat,
TAŞ plağı yerleştirmiş tabutuna mevtanın,
cenaze marşı çalıyordu…
“Sensiz olmuyor”
Şair sayıklıyordu,
“Aşk tek kişiliktir.”
Ölümün, tek kişilik olduğunu söylüyordu ömür.
Finalde,
O halde,
Aşk, ölmektir dedi alışmak…
Kayıt Tarihi : 12.11.2022 00:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Değerli yorum ve düşündüren katkıların için çok teşekkür ederim. yorumundan cımbızlayıp, içe dokunan önceliği bugün "sonunda insanı dengelemeye zorlayan" cümlesi oldu. Ne diyelim hayat bir "denge oyunu" olsun bugün. Bugün de böyle olsun. :)
Terazinin bir kefesine havf (korku) , diğer kefesine reca'yı (umut) koyalım.
Bugünlük dengesizliğin denge oyunu bu olsun.
İlle de sevgiyle.
Yolumuz -"belki"- de çok uzun, bugünlük yolda azığım bu, yüreğine sağlık.
Sevgi, hürmet, minnet ve şükranla...
İyi, kötü, doğru, yanlış, güzel, çirkin....
Alışmaya alışmak ya da alışmamaya...
An be an insan...
Düşünce, duygu ve de eylemin, zamanı, hızı, döngüsü, ivmesi...
Uyurken ve dahi ölecekken bile hissedebilen, düşünen İnsan...
Neler dökülür gene, istemeye gör... Selam, sevgi ve şükranlarımla...
TÜM YORUMLAR (2)