Nesin Su Şiirleri - Şair Nesin Su

0

TAKİPÇİ

Nesin Su

Bu gece yağmur atıştırıyordu ve bu gece boyu sürdü, yarında sürecek belki. Ben şu anki yağmuru duyuyorum Su. Gecede aydınlık yoktu, yağmur içime yağıyordu. Dinliyordum yağmuru, hafif hafif dövüyordu çatıyı, çimenlikleri boğuyordu suyuyla. Hissediyorum içime işliyor damlalar. İçim süzülüyordu Su. Araba camlarından savrulan sular gibi, içimde dağılıyordu yağmur. Yağmur, hani o sevdiğin çınar ağacının dalları gibi içimde genişliyordu. Boğulacak gibiyim Su, bir şafağa varayım da diyorum….

Günün en ıssız anları sabaha yol almaktır sanımca Su. Karanlık gecenin mükafatı, seherin ilk dakikalarına gizlenmiş. İnsan dünyada varlık olduğunu anlama cüretini gösteriyor, şu seher vakitlerinde. Kendimi atıyorum balkonun bir köşesine ve ellerimin arasında kafam; uzun düşünceler kovalıyorum, beynimin karanlık köşelerinde Su.

İçimde gezinen fırtınanın sessizliği bir tarafta, savurduğum cigaranın dumanı bir tarafta, gözlerim, ayın karanlık yüzünden, taş parçalarına yansıyan buselere anlamlar yüklemeye çalışıyor Su. Kimine umutsuzluğumun resmini çiziyorum, kimine yaşama dair filozofça düşünceler iliştiriyorum, kimine karaca benzetmesi yapıyorum.

Devamını Oku
Nesin Su

Küçük şeylerin mutlulukların temelini oluşturduğunu bilmenin, hafızalarda anlamsızlaştığı zamanlara kadar sürüklendik artık Su. Ne dönüp arkamıza gülen bir çocuk görmek istiyoruz ne de asılmış suratlara bir parça mutluluk istiyoruz. İddia edebilir miyim acaba bizdeki bu değişimin küresel ısınmanın sonuçları diye. Yada mevsimdendir; (kıştayız ya) . Sokak çocuklarının pişmanlıklarının can dostu olan kış mevsimine merhaba diyeli de epey zaman oldu. Kış bazılarına yüklü fatura demek bazılarına içe kapanmak demek. Bazıları kışı mutlulukla karşılar, mesela sonbaharın sonlarına doğru bir iğne batırsan patlayacak kadar şişen ayılar. Ayılarında açlık başlarına bele olacak mevsimin, ortalarındayız aslında. Bu mevsim arıların başını döndüren dağ kokularının özlenmeye başlandığı günlerdir. Ben bu günleri hep sevmişimdir. Çıplak ağaçları, sise yol veren vadilerin yamaçlarında biriken karları, çatılardan sarkan buzlardan kayan damlaları seyre dalmanın zevkli yanlarını yaşadım hep. Ama bu mevsim biraz tuhaflık var bende. Küresel ısınmanın mı bana etkisi bilemiyorum. Kendimi anlamakta zorluk çekiyorum.

Anlatamam kendimi Su; Yorgun gözlerim süzülürken yaşlı çınarların dallarından, ne geçmişi ne geleceği çözüp bir anlam vere biliyorum. Kıstırılmış bir yorganın altında panik halinde çırpınırken, şehrin sokaklarına hüküm sürdüğün gelir aklıma. Ama aklıma kendi benliğime hüküm sürdüğüm zamanların çocukluktan kalma bir oyun olduğunu kazımışım Su. Anlatamam kendimi, Orhan Veli’yi, onun şiire verdiği özgürlüğü anlata bilirim. Dağın doruklarından uçan kartalın pençeleri arasında kıvrılan dağ keçisinin hayat mücadelesini anlata bilirim Su. Ama kendimi, içimdeki top yumağının derinliklerinden gelen, beni sarsan, sarhoş halime sarhoşluk katan bilinmeyen şeyi anlatamam Su. O beraber oturulan masa, beraber dokunulan fotoğraf makinesi ve parmakların belli belirsiz bir birine deymesi, bulmacanın boşlukları gibi. O boşlukları doldurmak istesem ne koyabilirdim kelime olarak o boşluklara diye düşünüyorum Su. Ama anlatamam bu kelimeleri Su.

Seni sıra sıra dizilmiş cümlelerle ve kemanın büyüsüyle sarmaladığım ses tellerimin yankısıyla, gizemli nefesinin değdiği yere anlatmak isterdim Su; Ama gözlerinden bedenime yayılan heyecanın bedenime hüküm etmesiyle, gözlerindeki aleve karşı seni sana anlatamıyorum. Biraz korkaklığa sığınıp, yokluğunun gölgesi düştüğü vakit üzerime, boş sayfalara kalemimle mırıldanabiliyorum senin bir parçanı. Ama senin önünde bunu yapamıyorum.

Devamını Oku
Nesin Su

Sensizliğin tabutuna sondan bir önceki çiviyi de çakmak üzereyim Su. Şu sıcak gecenin kapladığı badenim, nemrutun heykellerine adanmış kurban gibi cansız nefes almakta. Ciğerler sakin sakin inip kalkmakta iken, yürekte bir telaş… Vücudum göze alamıyor kalkıp da pencereden, karşı köyden tüten dumanın kıvrımlarına bakmaya. Boynumda muhteşem bir ağrı, binmişimde bir deli ata, zıplatıp ta durur gibi. Fırat nehrinin yatakları gibi damarlarım, kıvrımlaştıkça kıvrımlaşıyor, aşındıkça aşınıyor, kan içime taşmakta Su. Yıkılmış eski bir birahanenin yıkıntıları arasında bir tuğla parçasının içinden geçen rüzgar gibiyim Su. Özgürce esiyorum ama pis kokulara bulanmışım. Arınmalıyım çağlayan berrak bir suda.

Ah Su ah..! Parmaklarım arasında olsa bir saç teli. Rengi de altın rengi olsa. Fazlada uzun olmasa. Işıl ışıl olacak, kıvrımları olmayacak. Küçük bi burnu olacak sahibinin, küçük bi de yüzü. Dudakları olacak Su, şeker gibi yenilesi. İnce fikir içine gizlenmiş büyüleyici vücudu olacak, şiir yazar gibi. Gözleri olacak akıcı şiirin ahengi gibi. Bir saç teli olacaktı parmaklarım arasında Su; inci dizer gibi sıra sıra. Leylak bahçelerinden esen rüzgara tutardım, dalgalansın diye. Bir özlem türküsü tuttururdum, çağlara yankılansın diye. Ah Su! veyahut yüzünde dalgalanan bir saç teli olsam. Ara sıra burnuna dokunsam, ceylan gözlerine perde olsam. Parmakların arasına alırdın beni, tuttururdun ince bir toka. Kalırım günlerce, toz toprağa bulanana kadar. Belki yıkardın beni Su, okşayarak en güzel sabununla. Nasiplenirdim teninin kokusundan, mis kokusundan.

Yılkı yılkı kuş sürüsü olsan tünesen dallarıma diyorum Su. Ama olmuyor. Mevsim göç mevsimi değil. Uçamazsın bu kenttin üzerinden. Susayınca gelemezsin, bahçemdeki serin suların havaya savrulduğu şadırvana. Sen düz ovaların kuşusun Su. Otlakların engebesiz olan yerlerindensin.Kışın uğramadığı, maviliklerin, yeşilliklerin hüküm sürdüğü kentlerin kuşusun sen. Uçamazsın, bu kent dağlıktır borandır. Kahverengiyle boyanmıştır bu kent. Hani göç mevsimi de değildir ya, yamaçlarından da mı uçamazsın bu kentin Su?

Devamını Oku
Nesin Su

İletinde ne güzel belirtmişsin sana yazdığım şiirler için Su; “bu şekilde beni unutmasın ” diye. Ama Su;

Unutmamak:
Bir insanın içinde, içinin derinliklerinde yaşamak, yaşam boyunca. Yapraklar kuruyacak dökülecek ağaçlardan usul usul ve yok olacak sonbaharda ama sen hala yaşayacaksın. Kar eriyecek, dağlar içini boşaltacak ve dağların eteklerinde belki sel olacak, hayvanları telef edecek belki ama sen hala insanın küçük yapısında yaşayacaksın. Yaz olacak, rüzgar esecek okyanusun gizeminden. Kkaraya esecek rüzgar ve muson yağmurları başlayacak. Sonra tsunami oluşacak, insanlar ölecek belki koca koca dalgaların arasından. Ama sen hala yaşayacaksın küçük insan yüreğinde. Onurla, dik yaşayacaksın. Ama yaşatan, yaprağa dönecek, karıncaya benzeyecek ve yitirilmiş insan olacak belki. Ne olursa olsun hayat akacak, yaşam kendini sürekli yenileyecek ve sen hep yaşayacaksın küçük aciz bedende.

Unutulmadan:

Devamını Oku
Nesin Su

Senin için şehri dolaştım bu gün Su. Kuytu kuytu köşelere daldım, senden bir iz bulabilmek için. Gezdim sanki yalın ayak, tabanlarımda kan kokusu. Gezdim kentin tüm bakkallarını. Bakkalların tozlanmış raflarında, renkli çikolata ambalajlarının ötesinde, seni aradım. Soğuğun peşi sıra koştum, ısındım, terledim. Umdum soğuğun gittiği yerde seni bulmayı. Yoktun, ayakkabı boyacılarının sandıklarında Su. Sokak çocuklarının salıncaklarına uğramamışsın Su. Miyavlayan kedinin sesinin yankısında seni düşünürken buldum, kendimi. Ellerimi savurdum boşlukta, hiçbir katı maddeye değmedi ellerim. Yansınla buharlaşmış her yanım Su. Ruhlaşmış yapılar, ağaçlar, denizler senin bakışlarında. Dünya dönüyor Su, sen beni merkeze çekiyorsun, vücudum kas katı, ruhum bedenime sığmaz oldu.

Ve anladım ki koşmam gerek, cadde cadde bu kentte. Koşmam gerek çıkmaz sokaklara, varoşlara, iğrenç kokuların yayıldığı birahanelere doğru. Koşup her yerde olmam gerek Su. Yazı tahtalarında, bozkırın ortasına kurulmuş çadırlarda, sönmek üzere kayan yıldızların yanında ben olmam gerek Su. Rüzgara ansızın ben düşmeliyim. Geceye ben doğmalıyım. Zamanda ben akmalıyım. Yağmurun düştüğü yere ilk ben varmalıyım. Her şey ben olmalıyım. Her şey ben olayım ki sana ulaşabileyim Su.

Ah..! yoksun vardığım hiçbir yerde Su. Sokak köşesinde yanan izmaritin alevinde seni bulmayı umdum. Neşeli gözlerdeki çerçevelerde yansıyan sen olmanı istedim. Ama… Su! Tarihi evlerin çatı katlarında bulmalıydım seni. Yılların tanığı solmuş boyalarda aramalıydım belki de. Belki, kubbe başlı mezar taşlarında aramalıydım seni. Ama yok, yok doğmamış bir kelebeğin bakışlarında bulacağım seni. Akrebin vurmadığı zamanda olacaksın. Ay’ın doğmadığı gecede doğacaksın belki. Gelecek kıştaki sıcaklık sen olursun kim bilir.

Devamını Oku
Nesin Su

Yine sessizlik içinde saat tıkırtısı Su. Yelkovana yetişmeye çalışıyor akrep; tık tık tık. Elde kitap, parmaklar arasında sayfalar. Sayfalar bilinçsizce ilerliyor. Uzakta bir köyde ışık kümesi, sisin ardına gizlenmiş, sanki kış kapılarına dayanmış da bir garip titreme almış. Duvarın uzak köşesine konmuş leke, iğrenç gülümsemesiyle olanları izliyor gibi. Saat ve tık tık tık. Biçare bir it sürüsünün uluması geceye bıçak gibi iniyor Su. Hayat durmadan, su gibi akıyor ve yatağını buluyor. Sen bu gecemde de yoksun Su. Saatle birlikte ritim tutmuş nabzımın içinden akmaktasın yokluğa. Yokluğun, pencereme gölge diye düştü, perde oldun gerçekle sır arasında. Gerçeğe mi bürünsem sıra mı dönsen Su? Ne yapsam bilemiyorum. Gece şehre değil de sanki içime çökmüş.

Hayat durulmuş denizlerin ortasında mı kurulu? Yoksa hayat Agarta’ya mı adanmış Su? Hayat boşluklara, ıssızlığa, derinliklere adanmış olmalı Su. Hayatın kendi sülieti çirkin, dayanılmaz bir felsefesi var. Doğru söylüyorsun Su, hayatın yaşaması sevilir galiba. Hayatın kendisi değil ama hayatın ürünü olan yaşamak insanoğluna armağan edilen en güzel hikayedir. Oltanı atacaksın sonsuzluğa, takıldı mı ucuna güzel bir yaşam…

Ne yazıyor, neler anlatıyorum Su böyle, bilmiyorum. Üzüntümü kutsallaştırıyorum sanırım.

Devamını Oku