Çocukken ilk okul gezisinde gittiğim müzede tanıştığım .. sevdiğim ve şiirlerinin hepsini ezbere bildiğim .. OtuzBesYas şiirini en sevdiğim Cahit Sıtkı Tarancı .. bu sabah tekrar düştü içime ... şiire ,sanata ,kitaba olan aşkım böyle başladı .. Eskiden kitap almak kolay değildi okul harçlığımın bir kısmı ile simit alırken geri kalanı ile gazete alır sona yakin orta sayfalarında amatör şairlerin şiirlerini paylaştığı sayfaları sular gibi ezberlerdim..okul kütüphanesinde okuyacak kitap kalmayınca ağladığımi zamanları bilirim ... malesefkİ yanlis ...
Yıldızlı gecelerden damıttım yalnızlığı,
Şarkılar güfteledim..
En tepesinde oturup Fırat’ı seyir eyledim,
Misk kokulu hevselde yuvarlandı masumluğum ..
En körpe dallarına tırmandığım ,
Ben henüz on dört yaşında bir Çocuktum ...
Tozlu yüzünden akan göz yaşı haritasının dudaklarında son bulduğu noktadır masumiyeti senin çamura bulanmış güneş yanığı yüzünde seyredişim.. saçlarında kumdan hareler, omuzundaki evrenin ağırlığı ile eğilmis Çeşme'den hoyratça su içer... tarladaki çapanı ,sokaktaki sapanı ile hem gururlu hem onurlu anlı pür-ü pak emeğini yırtık cebine sığıştıran çocuk ...
Nefesim kesilinceye kadar koşmayı özledim..
Zihnimin ağırlığından adim atamadığım şu sıralar ..
Gerçek gülüşleri,
Huzurlu akşam yemeklerini ,
Evin kapısının önünde dönme dolabı heyecanla beklemeyi ve mavı kutuların içinde satılan dondurmanın tadını özledim
Ailece gidilen pikniklerde kantar içinde annemden yediğim azarı ,
Hiç bir ruh tatmadı böyle acıyı ,
Yokluğun zifiri zindanlarda ,
Ayağımda pranga ..
Demir parmaklıklar ardında ellerin ,
Adım adım uzaklaşmakta..
Arsız ağızlı bir adam ,
Toplamış tüm yüzünü ,
Kaçmış,dört nala arkasına bakmadan ...
Sokak çocuğu beyaz martı ,
Takmış ölüm maskesini ,
Hayalet gibi,
Sessizlik geceye en çok yakışan aksesuar olmalıydı ,
Tıpkı ince ve narin bir kadının ,omuzundan beline doğru dökülen hafif dalgalı saçlarını rüzgar uçururken ,gözümüze asıl takılan,dağınık saçları degilde ; dudağındaki kırmızı ruju gibidir ,yıldızlara dalarken sessizliği teğet geçmemiz ...
Öyle ya ,yıldız parlaktır kırmızı ruj gibi ,
Sessizlik ise kimsesiz ,
Okşanmamiş ve bağıra basılmamış kadın saçları gibi ,
Ne kadar karanlıksa okadar çok parlar yıldızların göz kamaştıran güzelliği ,
Bir gece vakti, ansızın çalınmış kapım ,
Gizlice süzülmüştü odama sensizlik..
Oysa ki;
Geldiğin gün, dün gibi aklımda..
Papatyalar .. nergislerden bir buket kapıdan girmiş ,salonun en ihtişamlı yerine bırakılmıştı ,hiç solmayacakmış gibi ..
Dokunduğun her yerim sızlıyor sen gideli ,
Gri bulutların göğü kapattığı sabahları sevmiyorum
Hatta belki hayatımda sevmediğim dediğim tek şey olabilir
Güneş kayıp
Göğün maviligi bile kayıp
Sahip bulut dermiscesine
Sanki dünyanın hepsini kaplamiscasina
Camın buhusuna kalp çizip ,iki ucunu uzatıp baş halflerimizi yazacak kadar masum ve ağırdı duygularımız.
Büyüdükçe ağacın gövdesine kazımaya başladık,
Bu defa ok yoktu baş halfin tam kalbimin ortasında
Sen yoktun ...
Olmak ile olmamak arasındaki ince çizgide büyüttüm
Okyanusların taşırdığı sevgimi
Ağaçtan düşen yapraklar gibi
Düştü gözümden insanlar ...
Arayıp sormayanlar ,
Gönül bağını koparanlar ,
Yanlış yola sapanlar,
Kalp kırmayı marifet sayanlar ,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!