Nergis Çiçeği ''Öykü'' Şiir ...

Şemsettin Kaya
29

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Yürüyordu… Yaklaşık kırk dakika sonra bahçenin olduğu yere varacaktı. Ama yolun uzamasını her günkünden daha fazla istiyordu bugün… Çünkü yol boyunca hayalini kurduğu şeyler tükenmeden, yolun bitmesini, kurduğu düşlerin yarım kalmasını istemiyordu. Bir dizi filmi gibi her gün kurduğu düşlerine kaldığı yerden devam ediyordu. Onlar onun hayatının bir parçası haline gelmişti. Bu gün yine o hayallerine kaldığı yerden devam ederek yürüyordu. Bir gün evi olunca küçük bir bahçe yapacaktı. Orada sebze, yetiştirecekti. Evin bahçenin bir bölümünü ayırarak, orada da hayvanlar beslemeyi düşünüyordu. Bahçesinin bir bölümüne de en sevdiği çiçekleri ekecekti. En sevdiği çiçeklerin başında kokusunu çok sevdiği nergis çiçeği geliyordu. Baharın en erken müjdecileriydi nergisler… Şubatla beraber kırlarda, kaya diplerinde, kimi yol boylarında öbek öbek nergis çiçekleri açardı… O sihirli kokularıyla her tarafı cennete çeviriyorlardı. Bu çiçekleri günün birinde kendi bahçesine de ekmek istiyordu. Bugünler tam da nergislerin açma zamanıydı.…Birazdan, Alicenin Kuyusunu geçtikten sonra sağ yamaçtaki kayanın dibinde her yıl olduğu gibi yine açmış nergislerle karşılaşacağını düşünerek adımlarını istem dışı hızlandırdı. Alice Kuyusuna göz ucuyla bir bakış attıktan sonra hiç duraklamadan yoluna devam etti. Bu, bir neden olmadığı sürece yapmadığı bir şeydi. Alicenin Kuyusu onun için bu yolun en vazgeçilmez parçalarından biriydi çünkü. Buradan geçtiği her gün, geç kalmış olsa bile bir süre yoluna ara verir, eğer kurduğu düşler varsa onları da bir yerde dondurarak kuyunun başına çömelir ve dakikalarca kuyunun dibindeki suyu seyrederdi. Suyun yansımalarına dalıp yaşamın farklı boyutlarına giderdi. Bu esnada zamanı durdurur, en sevdiği yönleriyle arkadaşlarını, annesini, babasını ve kardeşlerini de yanına alarak, kurallarını kendi belirlediği fani bir hayatın ayrıntılarında yaşamaya çalışırdı.

Bugün Alicenin Kuyusunu adımlarının hızını pek düşürmeden geçmişti. Alicenin Kuyusu nasıl olsa her zaman oradaydı. Ama nergisler her zaman oldukları yerde kalmayacaklardı. Ömürleri pek kısaydı, dünyada pek uzun süre kalmıyorlardı. Belki dünya onlar için çok vahşiydi ve buna katlanacak kadar güçlü değillerdi. Sebep her ne olursa olsun, nergis çiçekleri kısa zaman sonra etrafta görülmeyeceklerdi. Mart ayının son günleriydi. Hatta bu günlerde açan nergisler için, baharın farkına geç varmış tembel nergisler denilebilirdi. Bunlar ilk açanlar kadar canlı olmazlardı. Fakat yine de görülmeye, koklanmaya değerdi bu çiçekler… Bir süre yürüdükten sonra yamaçtaki kayalıkların uç tarafları görünmeye başlamıştı.

Bir bahar sabahı olmasına rağmen bugün havada bir geç kalmışlık duygusu vardı sanki… Kuşlar, böcekler uykunun sersemliğinden daha sıyrılamamışlar, ilkbahar sabahlarının o cıvıltılı atmosferini yaratacak zamanı bulamamışlardı sanki. Belki de bu onun ruh haliyle ilgili bir durumdu. Yol boyunca içine daldığı düşüncelerden dolayı dış dünyadaki hareketliliğin farkına varamamıştı. Bu düşüncelerle bir yüz metre yürüdükten sonra yamaçtaki kayalara yaklaşmıştı. Kayalıklar yaklaşık iki yüz metre uzaklıkta olmalarına rağmen şimdiden gölgeliklerinde beyazımsı bir hareketlilik göze çarpıyordu. Kayaların dibinden aşağıya doğru bir kuzu sürüsü otlanmaktaydı sanki… Bunlar, kayaların diplerinden aşağıya doğru yayılmış nergis öbekleriydi. Adımlarını onlara doğru hızlandırarak yürümeye devam etti. Birkaç dakika sonra kendini nergis kokuları içinde buldu. Yüzlerce nergis çiçeği etrafı kokular içinde bırakmıştı. Bir süre etrafta kararsızca gezindikten sonra bulduğu büyük bir taşın kenarına biraz dinlenmek için oturdu. Yolun bitmesine daha yirmi dakikaya yakın bir zaman vardı. Birazdan kalkıp tekrar yoluna devam edecekti. İstemsiz bir şekilde adımlarını hızlandırmış olmanın verdiği yorgunluğu hissediyordu dizlerinde…Bu günkü yolculuğu her zamankinden biraz daha yorucu olmuştu. Bu yoldan o kadar çok geçmişti ki en küçük ayrıntıyı bile biliyordu artık. Etraftaki her nesnenin yeri, biçimi beynine kazınmıştı.

Zaman ne çok hızlı geçiyordu. Arkadaşı Fatma ile beraber evlerinin yan tarafında bulunan dut ağacında salıncak yaptıkları günleri düşündü… Fatma ile çok güzel arkadaştılar. Her şeylerini paylaşırlardı. Sıkıntılarını ve güzel anlarını beraber yaşarlardı. Ne kadar güzeldi her şey… Yaptıkları salıncakta sırayla sallanırlar, türlü türlü muziplikler yaparak birbirlerini güldürürlerdi. Her gün aynı şeyleri yapmaktan hiç sıkılmazlardı. Her gelen gün onlar için başka bir sürpriz demekti. Hiç bir zaman geçen günlere özlem duymazlardı o zamanlar…Her şeyin hep böyle gideceğini düşündükleri bir gün Fatma buruk bir yüz ifadesiyle gelmişti Gülnaz’ın yanına… Her günkünden çok farklıydı Fatma…Canı o gün hiçbir şey yapmak istemiyordu. Her gün sallandıkları ağacın gövdesine yaslanmış ve çok üzgün bir şekilde bakıyordu arkadaşına…

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta