Nereye Baksam Gözlerinin Rengine Dönüşüy ...

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Nereye Baksam Gözlerinin Rengine Dönüşüyordu

Sen hep giderdin, sonra zaman geçince kendiliğinden hiç bir şey olmamış gibi dönerdin, sevinirdim ben, hem de çok sevinirdim, sevgi bu derdim, nazlıdır, naz yapar derdim, sonra bir daha gider bir defa daha gelirdin ben üzüntü ile sevinç arasında yaşardım o aralarda, zaman çok çabuk geçerdi bu zamanlarda, çünkü mutluluk, çünkü acı karışımı bir yaşamdı bunlar...
Sonra, yine gittin, uzun zaman oldu dönmedin, hep bekler kaldım, çoğu zaman gözyaşlarım karıştı sahipsiz mezar topraklarına, artık gelmez dedim, çünkü artık yaşamıyor dedim kendi kendime, yaşasaydı dönerdi dedim ve yüreğim hüzün, gözlerim yaştan hiç kurtulmadı, şimdilerde hâlâ beklesem de umutsuz ve de acıların içinde kıvranırken, sadece dudaklarımdan herkesin bildiği cümleler dökülmekte...
Hayat bu sevdiceğim, ben yaşam boyu çok sevmenin bulutlarında hep ıslak bakışlarla hep göz gezdirdim...

Aşk eskimez deniyordu…
Ve ben o sahipsiz mezar toprağında parmak uçlarımla toprağı her gidişimde deştiğim mezarda senin beden ısını parmak uçlarımdan, yüreğimde hissederken güne karışmış geceler boyu göz yaşlarımla oyalanırdım dudaklarım mırıldanırken, nihayet çaresizlikle baş başa iken, hep aklımdan güzel günlerin karelerini geçirmeye çalışırdım, sana bir şeyler söylerdim, senden birkaç haber almış gibi serinlerdi yüreğim, unuttuğum çok şey vardı geride kalan, mesela senin kusurlarından hiç bahsetmezdim, mesela ayrılık acılarından, hiç söz etmezdim, sana yeni doğan çocuklardan bahserderdim, sonra geçmişte yapamadığımız şeylerin önemsizliğinden söz ederdim, üzme kendini derdim üzme herşey olduğu kadardı aslında…

Harmanı ve hasatı bitmiş, bir zamanda başı boş bir dolaşımdı sanki yaşamın bu zaman kesiti…
Sadece bir yorgunluk, sadece bir beklentisizlik ve sadece tek başınalıkla bir umut peşinde yaşama dahil oluştu…
Uzak ihtimallerin dışında sadece var sayılan bir yaşamın bu dönemindeki hak edilmiş terlerle, yaşama dahil oluştu bu zamanlar…

Belki de bir sahipsizlik dönemi, belki de bu kendine sahipsizlik ve başı boşluk içindxe var oldukça, benlikte ağırlaşarak büyüyen bir aşkın veya bir sevme duygusunun gün geçtikçe ağırlaşması, taşınamaz hale dönüşmesi ve gün be gün koyulaşan duyguların baş edilmez isteklerle yaşama dahil olmanın verdiği ağırlıklar, belki de sevmenin kaldırılmaz yükleriydi ki bunlar çoğu zaman vaz geçilemez yaşam isteklerine dönüşürdü…

Aşk bitmiyordu çoğu yaşam kesitinde ama sevgi veya sevgili gidiyordu…
Ruhumun ıslaklığının tesiriydi belki de avuçlarımın yapışkan hali…

Tercih ettiğim bu yaşam biçimi hayatımın içine dahil ettiğim doğrularımın neresine dahil olmuştu?
Yaşadığım bu başıboşluk ve ruh dağınıklığı ile verdiğim yaşam kararlarım yalnızlığım ne kadar çaresi idi ve ben bu yalnızlık çemberinin merkezindeki yerim neresi ve ne kadar isabetli düşüncelerle, varlığımı, yaşamımdaki doğrularıın neresinde, ne kadarında vardım?
Veya yaşamımdaki var oluşumdaki hatalarımın ne kadarında cidden yanlışlardaydım?
Açıksası sevgili, ben sende veya sen bende ne kadar yanlıştık ki bu kadar acılara yolculuk etmiş olan bu yaşam nerede hatalıydı?
Acaba biz yaşanmamışı pek de şart olmayan bir yaşanmışlığın içinde miydik ki bu dönem bizi bu kadar yaralamış oldu.
Derler ya “aşk uğruna, sevda uğruna yaşanan her şey sevdanın içindeydi” ve hakkıydı da ve hak edindi…

Yavaşlıyor her şey, yavaşlıyor sanki zamanı yaşamak, bakmak, dokunmak, görmek, düşünmek, arzu edilen her şeye ulaşmak sanki tüm hızını kaybedercesine, ağır ağır yavaşlıyordu sanki zaman ve ben bu hız kaybı ile düşünüp de beklediğim, istediğim her şeye ağır ağır düşünemez, isteyemez veya tüm heveslerime dizgin vurup kendimi adımlarımla tüm heveslerimi erteliyorum…

An geliyor gözlerimden kayboluyorsun, öyle bir an geliyor ki, tutunduğumu sandığım ellerimden kayıyorsun, kara bir düş bu, kapkara yazgı sanki bu anıları yaşamak…
Kopuşuyorum, kendimden, kopuyorum sanki senin yokluğundan bile, saniyeler saatlere benziyor sanki, günler aylara, aylar yıllar5a dönüşüyor düşlerimde, zaman ölçüsü değişiyor, her an sanki bir yıla dönüşüyor, senden kopuşum sanki asırlarla tarif edilecekmiş gibi daralıyor içim, şarkıların tınısı değişiyor, aynı cümle belki bin defa söyleniyor:
Ve ben bu zaman eksilmesinde dar bir nefesle yaşıyorum…

Adını söylemekten eksiliyorum, sanki avucumda adının birkaç harfi yazılı duruyor…
Zaman zaman harflerini tamamlayarak okuyorum kısık sesle ve sanki karşımdaymışsın gibi tekrar ediyorum gözlerine bakarak.
En çok sevdiğim işte bu anlar, bu anlarda sanki boyut değiştiriyorum, senin olduğun yere ve o ana gidiyorum, ruhum uçuşuyor, sadece gözlerin sesinin yanında eşlik ediyor nefes almalarıma ve ben sen eksikliğinde eksiliyorum yaşamdan…

Hayat bu sevdiceğim, insan dar zamanlarında da sevmesini öğreniyo, darlıklarla nefes alarak da sanki koşar adımla hareket edercesine vuruyor kalbim kendine…

Ben seni geberesiye sevmiştim sevgil…
Ve ben bu cümleyi sana hiç söylememiştim. Çünkü korkardım bu cümleden ama artık bu korkunun da önemi kalmadı…
Ben senin mezar toprağını parmak uçlarımla deşiyorum ve sanki sana dokunurcasına beden ısını yüreğimde hissediyorum…
Sana uzayan yollar, uzayıp duruyor, bir türlü kısaltamıyorum, hayatın bu kısmı, sandığımdan da ağır geçiyor… İşte hâlâ anlayamadığım yaşamın bu dönemi…

Bazen insan yaşamında bir şeyi veya bir kişiyi çok sever, bazen de o kişinin sesini veya gözlerini renk ayırımı yapmadan sadece onun gözleri diye yani geberesiye sevdiği için ona baktığı için o gözlerle beraber ömrünce bitmeyesiye bir istekle,
sevmeye devam eder…

Aslında bir çok hata ve istenmeyenler vardır, bu sevgide bunu düşündüğün anda da olsun, “onu sevmekle nefes almakta isem, olsun, ne olacak sanki” dersin v e o istenmeyenleri derinlere, diplere saklarsın, gene de bi gün nefrete yardım eder sanırsın Ama hiç bitmez o sevgi, hiç sebebi yoktur, sona gitmek için, yıllar sürer bu hesaplaşmalar. Önceleri kendinle, sonra O karşındaymış gibi sıralarsın sebepleri, tek tek ona…
Ama artık çok geçtir, aşkı tanıdığın günden sonra artık engellerin hükmü yoktur ve aşar gidersin içten içe eriyerek, yanarak…

Aslında insan zamanla ne kadar da çok şey kaybedermiş benliğinden, adedini aşayamayacağın kadar çoğalmış cümlelerden sadece sevdim dediğin için yazarsın, saklarsın sayfaları sığınırsın ama geberinceye kadar sevdim cümlesini artık tarif edecek çok az cümle vardır ama gene de sevmenin yıllara serilen konumunu saklayacak halden çıkıp bu cümleyi bir şarkının tınısı içinde hissedersin.
Garip bir hesaplaşmadır bu ve hiçbir sebeple üstü örtülemez artık…

Şimdilerde düşünüyorum da, yılların ardından bu günleresığınmış acıları içimizde büyülterek, yaşamın nefeslerini alırken çekilen hasretler, özlemlerin koyusu ile, beden terlemelerine ulaşırken, her olay, her kaybediş ve her üzüntü ile bu günlere büyüye büyüye ulaşıyoruz. Bedenimiz bir ormanın yaprakları ile örtülen toprağı gibi eskiye eskiye devam ediyoruz yaşama, kimbilir ne kadar az güzel gün kalmıştır geride ve harmanın ve hasatı bitmiş zamanlara?

Şimdi artık kendimi “hiçbiri gibi” değil de “hiç kimse olarak” hissediyorum…
Çünkü ben kendimi daha önceleri, sen yanımda iken, senin dediğin gibi “senin herşeyin” gibi hissediyordum. Çünkü sen israrla “herşeyimsin” diyordun ve sen böyle konuştukça, ben kendimi sana daha yakın hissediyordum. Ve bu hisler beni daha çok sana yaklaştırıyor. Ve saygın kalıyordum sana…
Oysa şimdilerde artık ben “hiç kimse” değilim… Bu da hem sana hem de kendime karşı saygımı yitiriyorum…

Severek kopuşmayı öğrendiğimiz zamanlarda biliyorduk biz sevgili olmayı ve sevgili kalmayı, ama öyle günler geldi ki her günün sonunda an be an birbirimizi unutmaya yöneldik ki ardından bedenimize çöken acıları yaşamayı öğrendik…
Geride kalan artık sensizlikle başlayan günlerdi…
Ve o günlerde de sensizliğin sesini öğrendik…

Artık hayatımızda başlayan ve bu günlere sürüp gelen acıların günleri kalmıştı…

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 27.6.2014 15:04:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Aşk eskimez deniyordu… Ve ben o sahipsiz mezar toprağında parmak uçlarımla toprağı her gidişimde deştiğim mezarda senin beden ısını parmak uçlarımdan, yüreğimde hissederken güne karışmış geceler boyu göz yaşlarımla oyalanırdım dudaklarım mırıldanırken, nihayet çaresizlikle baş başa iken, hep aklımdan güzel günlerin karelerini geçirmeye çalışırdım, sana bir şeyler söylerdim, senden birkaç haber almış gibi serinlerdi yüreğim, unuttuğum çok şey vardı geride kalan, mesela senin kusurlarından hiç bahsetmezdim, mesela ayrılık acılarından, hiç söz etmezdim, sana yeni doğan çocuklardan bahserderdim, sonra geçmişte yapamadığımız şeylerin önemsizliğinden söz ederdim, üzme kendini derdim üzme her şey olduğu kadardı aslında… 1Nisan

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4