Senin göğüne hiç akşamlar inmez mi be adam?
Öyle aydınlık, öyle pırıl pırıl geceler iner ki akşamın geç saatlerinde göğe, göz kırpar pırlantaları, ışıl ışıl, şıkır şıkır elbiseler giyer geceleri gökyüzü.
Göğüne gece çöküp de donatmaz mı pırlantadan yıldızları bakışlarının deydiği anları, göz kırpmazlar mı sana? Yoksa senin güzel gecelerin yok mu? Küstürdün mü onları?
Be adam, senin sabahlarına güneş doğmaz mı? Işığı gözünü kamaştırıp da utanmaz mısın kaçırdığın doğumlara?
Şöyle sıcacık, ateş rengi güneşler doğar sabahlara. Adını Tan Yeri koyarım her merhaba deyişinde bana. İçini ısıtmaya, denizi parlatmaya, günü aydınlatmaya gelir o.
Gününe güneş gelip de sarmalamaz mı hem ışığı hem sıcağıyla seni? Oysa güneş kucaklar günle birlikte insanı. Acaba senin günlerine bulut gölgesi mi düşmüş? Dargındır belki güneş sana.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
gerçekten çok içten,çok sıcak,çok sitemkâr ...bir o kadar da duygu dolu sesleniş...
Paragrafların giriş cümleleri,zaten başlıbaşına incelik.
sorarken bile ince,narin anlayışın hedefini gösteriyor.
son cümle,öylesine vurucu ki..
Be Adam!...derken öfkenin değil sevginin uçurumlarında geziniyorsunuz.
Kutlarım ,Sevgili Serpil...
harikasın.
ümran demircan
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta