karanlık basmadan ovalarıma 
kainatın duru illetsiz aydınlıkları 
katılaşırken çocuk ruhlarında 
karanlık basmadan kararmadan taşıtlar 
et kemik taşıtı tam da 
mayalanmış yüreğimin hamuru 
ve ne yakıp kavuran 
yaklaştırmayan kalıplara 
hiçbir daraban olmadan 
ziynetli topraklara da 
yanardağ akıntısı yer cazibesine mermut akan lav 
katiyeti heybetiyle 
akıp 
dağ'la terbiyeli bir insan eli olan elinle şekillenmeye hazırken 
NEREDE BULABİLSEM SENİ 
yetişip dizüstü düşebilsem eteklerine 
karanlık basmadan 
dünyayı kapatan karanlık 
elimizde kılınç 
ben ince işler ustası musa 
kardeşim ya ki heybem 
değişince kubbeli evim 
girdabım - 
tövbem 
kapımın önünde akan ırmak 
en zengin denizcisi incilerin - 
uzak şarklara yollanan elçilerin 
kelimeler 
okyanusla yarenliğe dalıp 
çoluk çocuğu unutacak kadar bol ve bereketli 
binlerce yılçün kurulmuş 
bir zemberek içimizde 
ağzımıza boşalttı onca sözden 
birinin heybeti ve lezzetinden 
damağımız çatlamakta 
ya ani karanlık 
'inanana rahmet 
inaçsıza esef' olan 
(hiçistanda 
bir rüzgar belirmiş 
kulağımıza gelir 
bir ey muhalif rüzgar ki oyropeiş örneği 
hafifçe terli bedenin krondeli 
göz dikmiş duyduk ki 
meni yataklarına bile)
/japonya büyür büyür bir gün 
toprağını denize yayarak 
peygamber sözüne ordan hizmet olur/ 
kucak açanlar kadar geniş istekli 
göçüp gelenler kadar hafif 
az'la doyan yük olmadan 
ve başlar 
kimin yüreği daha yüce yarışı 
musa kardeşim ağlamaktan mı 
okumaktan mı az uyumaktan mı 
kan gölü gözlerin 
her an karanlığını giyinecek gibisin 
ne kadar uzun sürüyor 
ta içinden gözlerine gelmesi dikkatin 
karnın ne kadar küçük ve içerde 
ince belin 
fazla kabarık değil kemiklerinden etlerin 
biliyorum ancak sen 
bu kadar yetindikçe ve ekmeği 
böyle mübarek tuttukça 
doyar karnı çinin hindistanın amerikanın 
sen olabilirsin çaresi 
su içinde 
susuzluk hissinden ölen kimselerin 
musa kardeşim haya'dan mı 
boyuna posuna güzelliğine rağmen 
hafifçe kıvrık omuzların 
hafifçe eğik başın 
hele terazi tutuşun 
zarif 
sapasağlam 
ve artık 
en insansız çölde 
tek başına kalsa bile 
eğilmezken adalen bile 
yine de 
bir nebzesini tutsa yüreğindeki tartarkenki dikkatin
ikiye yarılır bir su aygırı 
ve çocuklar tuz yalarken çocuk avuçlarından 
NEREDE BULABİLSEM SENİ 
baba bıçağını ağır ağır çekerken 
YETİŞİP 
ana dalgın ve su dibinde yürür gibi 
DİZÜSTÜ DÜŞSEM ETEKLERİNE 
ana dalgın ve su dibinde yürür gibi 
üzüm tiyekleri ceylan dolu etekleri 
1
çocuklar 
kurtulamazlar yanaklarına konan yaradan 
olmadık anda bırakılırlar 
sonra 
nice sonra 
hatta bazen karanlıklarına uzanırken kadar sonra 
üzerinde gözyaşı izleri 
senelerin izleri ile yol yol kalmış yanakları 
mahzun yayılır 
ancak görünür güzel dişleri 
ve 'kuşlar da kaderle uçar'
Cahit ZarifoğluKayıt Tarihi : 4.1.2001 19:22:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 
 



satırlarının arasında bir sürü esin perisi, bir sürü, esin güvercini gizlidir..
TÜM YORUMLAR (4)