Altında ateşi olan kazanın içinde su varsa, o fıkır fıkır kaynar. Sizin sakin sessiz dediğiniz tepeciklerin içinde (kim bilir!) beklide sancılı doğumlar veya kendir ipleri koparacak tehlikeli yaşam oyunları vardır. Aramızda, şu yaşamış olduğumuz çevrede, yakın veya uzaklarda kimler yok ki, olması geren duyarlılık maalesef en hafif düzeyde, şu ahir zamanlarda. Allı pullu, yaldızlı ve yakışıklı, görkemli ve içerisi neşe dolu hayat dilimlerine koşar beşerin ekseriyeti ve daha sonra mutluluk pastasından payına düşmeyeni de (af buyurun, sizleri tenzih ederim) iç etmeye, sahiplenmeye kalkar, zamane insanı..,
Şimdi sormalıyım; Şu zamanlarda sizler nerelerdesiniz de ben bu azametten bihaber ve gafil durumdayım! Üzerimde ar’ımın timsali, edebimin gereği bir örtünün uzantısı, eteği, pöçüğü varsa lütfen tutun, tutuverin ve beni de içerisinde olduğunuz (zahmette olsa varım) hayrın, yararlılığın en müşkül noktasına çekiverin. Allah rızası için terlemeliyim..,
Nerelerde yokum veya elden geldiğince olmamaya çalışıyorum, ya da çalışmalıyım?
Yakın veya uzak gelecekte nefsi kudüme münhasır planlanmış imarethanelerde, aç bi aç düşkün muhtaç kimselere yapılan yardımların şeref ve onur payesi olarak kazanılmasına çalışılan, şahsi çıkarların gizliden gizliye hesap edildiği ve (affınıza sığınırım!) şerefsizliğin şereflendirildiği imansız, ihlâssız, samimiyetsiz oluşumlar ve ortamlarda yokum, kesinlikle olmamalıyım.
Nerde olmalıyım ya?
Nergisi kendi ikliminin dışında görüp ölmesin, mahvolmasın çiçekler ve yeşil diye mevsimin destursuzluğunu kendine dert edinen biçare insanlar yok mu? Sözüm ona, (güya) aklıselimin “saçma sapan” diye nitelediği, edep ve ahlak mihmandarı ki, yürekleri ile düşünür, mazlumun yüzüne dönük gözlerini, araya adn cennetini soksalar dahi örselenmiş bir kalbi mutmain etmeden gözlerini ve cenubini başka bir yöne çeviremez kimselere hadım, hizmetçi olmalıyım. O kâmil insanlar ki, hiçbir zaman mükemmellik payesi düşüncesinde ve peşinde olmayan, hayırlı bir işte iken eceli ile Azrail’i karşılarında görseler, (haşa) nerdeyse Allah’ın meleğini azarlarcasına; Şimdi vaktimidir? ! Der gibi hayıflanan, “ahseni takvim! ” numunesi veliler, evliyaullah, âbid ve zahit kimselerdir. Tek derdim, O zatı muhteremlere olabildiğince yakın ve yararlı olabilmektir.
Vatan ve millet kavramları kutsal manalar ihtiva eden, uğruna can feda edilesi kelimelerdir. Bu merkezden başka düş ve düşünceleri besleyip büyütmek veya bölücülüğe prim vermek, anarşi ve terör ile yurt kurmaya çalışmak, bir düşünce ve idealin doğruluğunu keyfince ispata çalışmak ve bunun gibi menfur emellerle can yakmak, cürüm ve cinayet işlemek hainlik değil de nedir? Anadolu’yu abat eden Alperenlere bakılırsa ki, (işte onlar Allah dostlarıdır) İnanç, düşünce ve felsefelerinde ırk ve din ayrımı gözetmeksizin, bütün hayatlarını Allah rızası için, insanlığın yararına serdetmişlerdir.
Bu gün benim ülkemin ismi, “TÜRKİYE CUMHURİYETİ” Onurluyum, guruluyum.,
Bizi bu günlere taşıyan ve aramızdan ayrılmış olan, isimsiz kahramanları da dâhil, başta “Gazi Mustafa Kemal” olmak üzere, bütün devlet adamlarımızı, ozanlarımızı, şairlerimizi, edip ve yazarlarımızı, hacılarımızı hocalarımızı rahmet ve minnetle anıyorum. Ki, bu aziz vatanın her bir ferdine düşen görev; Ezmeden üzmeden, kırmadan dökmeden, yakmadan yıkmadan “muasır medeniyetler seviyesine” koşmaktır. Bu koşuda inanç ve samimiyet, dürüstlük ve adalet, hoş görü ve anlayış birliği şarttır.
Fitne, bölücülük ve kargaşa geçmişi, tarihi ve tarihi kahramanları yargılamaya kalkmakla başlar. Bizim geçmişimizde (iyi bakılırsa görülür!) inancı, mezhebi ve meşrebi farklı insanlar dahi devlet idaresi ve yönetiminde âli makam ve mevkilerde görev yapış olup hala yapmaktadırlar. Geri kalmışlığın emaresi olarak gösterilen bölge ve kesimlere, bu geri kalmışlığa sebep olarak, başta o bölgeyi temsil eden dinamikleri, siyası simaları sorumlu görerek bakmak gerektiğine inanıyorum.
Siyaseten veya sözde üstünlük sağlamak, konu galibi olmak, karşı görüşü kuralsız, ahlaksız ve kanunsuz yol ve yöntemlerle çökertmek, art niyetli olmak, içten pazarlıklı yaklaşmak, yok etmek değildir! Bilakis her türlü görüş ve düşünceye karşı hoş görülü olduğuna samimiyeti ile duruş sergileyerek onları özümsemek ve mevcudu hakça bir anlayışla hak edenlerin her kesimi ile adil bir şekilde paylaşabilmek ve kesinlikle istismar etmemektir.
Nedense, içinde alın teri, emek ve gayret olmayan kazanç peşinde koşmak bir nevi gözü açıklık, çeviklik, entelektüel uyanıklık gibi kabul edilir, algılanılır anlayış olmuş(!) . Meşru olmayan zeminlerde, fırsatçılık, haksız rekabet ve (af buyurun) zorbalık iş bilirlilik kabiliyeti olarak adeta bilimsel bir kabul niteliğinde izanlara tevdi edilmektedir. Adına masum anlamlandırmalar yapılarak, soygun ve sömürü faaliyetleri ile tüketim kültürü menfaat çevrelerinin lehine yönlendirilerek yozlaştırılmaktadır. “Mutlu insan! ” tarifinin anlamları ile oynanarak, evrensel genel geçerli ikmal kavramları yerine uydurma, çıkarcı art niyetli ikame seçenekleri insanların beyinlerine çeşitli medyatik imkânlarla dayatılmaktadır.
Bireysel haz ve dimağı renklendirecek zevkler arayışında olmak, bireyi toplumdan alıp bir ucube haline getiren temel neden olamaz mı? Ahlaksızlığı ilke edinen sorumsuzluk anlayışı, edebe, kültüre anane ve örfe bakıp aldırmadan, sırf bir miktar haz alabilmek uğruna bir buçuk yaşındaki sebilere sulanarak, şehvetini örselemesi veya cinsiyetten rant elde etmeye çalışması hangi inanç ve felsefe ile tarif edilebilir ki? !
İnsanların veya insan topluluklarının inançları, dinleri olmayabilir ancak olmazsa olmaz bir gerekli kural (olmalıdır) vardır; İnanç, din ve kültürleri ile ortak sınırları olduğunu “kabul” başlı başına bir kuraldır. Özgürlüğün sınırı; Fikirler, duygu düşünce ve tasarım olarak hayata geçirildiğinde, çevre olgusu dikkate alınarak bir takım edep ve ahlak kurallarına binaen estetiğe büründürüldüğünde, hayra alamet iş ve fiillerle karşı fikirlerle buluşur hemhal olur. Bunun dışında tecavüzkâr, inkârcı, bencil, zorba, kaba veya nazik şehevi sunumlar her ne kadar küçük masum fanteziler olarak kabul edilip hoş görü gösterilirse o oranda bir yıkım ve yok oluşa yardımcı olunmuş olacaktır.
Bu yazılanlar, benin bana seslenişi ya da bir yaratılmışın Yaratana içini dökmesi veyahut insanlığı (maazallah) felakete götürecek gelişmelerin karşısında korkarak, secdeye kapanmak üzere olduğu yerde düşüncede diz çökmesi gibidir. Hiç kimse kusura bakmasın ki, ferde veya bir kesime nazire yoktur. Hiç kimsenin inanç ve kabulünü, başka kimseleri art niyetle kullanıp istismar etmediği müddetçe eleştirmiyorum. Hiç kimsenin meşru kazancında gözüm olmadığı gibi, her kimse doğruluğundan, dürüstlüğünden, özünden ve sağlığından bir şey kaybetmişse üzgünüm ve kesinlikle sağlığına duacıyım.
Naylon bir fanusun içinde bol oksijenli nefes almaya çalışan insanlara, insan olduğunu düşünenlere ben, bende dâhil inandığım Allah’tan, razı olduğu ve kabul ettiği biçimde bir kulluk diliyorum ve hala kendi kendime soruyorum; Nerde olmalıyım? ..
Allah yar ve yarımcımız olsun…
13.12.2006
Mehmet Sani ÖzelKayıt Tarihi : 13.11.2006 12:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sevgili Refika Doğan kardeşin tarafıma yazmış olduğu bir mesajdan ilhamla kaleme alınmıştır.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!