Bırakılmış geçmişi gölgeden uzak mağaralarda saklama,biraz çık aşk ışığına
Bronzlaşmış hesaplarımız finalde öylesine yenildi.Gümüşte kaldık,hala gümüş yüzüğüm duruyor,nerde olduğunu da bulamadım. Senin kentinde puta tapanlar artmış seni put sananlar artmış, yeniden sana İbrahim olarak gelmeliyim.Seni put halinden alıp,allanmış,aklanmış,güzelleşmiş bir Nemlican yapacağım. Ve ey Musa halim,
Neden yardın sularımı ikiye,ben onun aşkında ölümsüz yaşayan geçici Firavundum.Geçmişimdeki mumyaları eridi,Bir gecelik Firavun olmak ne kadar zormuş.
Adımlarım, alıntılarım, zevk kadehinde kırmızı şarabın etkisindeki kızıllaşan anlarım iz bıraktı.
Farkında değil misin Nemlican,yarımım hala...Asam çıkardım,bende senin denizini ikiye böldüm.Gitmek mi kalmak mı? Güvenmek mi Önyargılar mı? ,affetmek mi? kaçış mı?
İmkan mı imkansız mı? Yeniden yaparım mı edemem,yeni arayış mı? Ben senin denizlerine çok ayırdım,kusura bakma yapma bir Musa’ ancak bu kadar şefkati,gücü var.
-Kızıllığımın Kızıldeniz’de bir uçak düştü.O,uçakta ben de vardım.Yemen çöllerinde seni aradım.Uçak düştü.299 kişi öldü,tek kurtulan ben oldum.Bu bir mucize değildi.
Bir yanım bin bir özlem,yüreğim Kerbala,sevgimin duvarları Kutsal Kudis,yağmalanan umutlarım Bağdat, her yanım Ortadoğu gibi ortamsı acılar, aşklar acılar yaşıyorum.
Dökülüyor gözlerimden gelecek,geçmişin buharları yüceliyor aşk yüzüne.Kalıyorum derinlerde ''soyun yurtsuzdur'' diye? Soyunuk gelmelerinde yıkandı hasretim.Gözbebeklerim seninle büyüyor hayata.
Ve sen Ey Musa’ın kızı Yetim Nemlican! Neden kız dolu Kızıldenizimi ikiye ayırdın.
Ayırdığın akıntım aşkımdı,huzurumdu, geçmişimdi,günahımdı,bir türlü kurutamadığım vicdanımdı. “Yol geçen hanı” olan yüreğimden arta kalan yarımlardan yar çıkar mı?
-Elma dersem çık…Armut dersem çıkma,en iyi armut var emellerimde, en büyük huzursuzluk ayıları yemek için yarışıyor.
-Elma dedim çık,böyle ayrık, böylesine yalnız,böylesine alımlı, böylesin sakin…
-Ne oldu o mutlu sana, beni hiç sorma gülmeyi unutmuşum, bir filmde nasıl gülündüğünü öğrendim.
-Ve lanetledim beni İbrahim şehrinde, benim dinim senin dininden.
La dedim güzellere, la dedim Yehova’nın kız Lanetti Peres’e…Ben kulun kulu değilim.
- Yeniden avuştur,yeniden kavuştur, Fırat ile Dicle’yi Mezopotamya’da…Sen Diclesin, dillerinde ben ağıdı, ben Fırat, yüreğimde cesedin.Ve ilk Mezopotamya (Saklıbahçe…) Son Mezopotamya’da…(İstanbul’da senli her yer) ..
Martı çığlıklarından özlemdi büyüdükçe yankılanan, yankılandıkça çoğalan,kanatlarında intiharıma ihtarlar …Uçun bakalım nereye kadar..Varlığıma beni geri çeviren hangi his ve hangi kavuşma arındırır beni. Okyanusuna ulaşır mı içimde seni taşıyan Yunuslar…
Sevdadan ölmek varsa,uğruna ölen Yunus halim var,kuyusunda kayıp Yusuf halim var, seni dualarla bekleyen Yakup Halim var, aşmayı aşan büyük aşıkların maşuk maşası var elimde.
Aşk azığımın azaldığı,kavuşmalarımın kavuştaklarının az çaldığı, benliğimin silinmeye başladığı ruhani yolculuğumda neyine güvenerek çevirdin ki beni....Bu çevrimin son evrimi de geçiyor.
Hiçbir masalda karşılığı olmayan sevgilerimiz ferman yollamış '' en güzel nakış yapan kızdır alacağın.
-Nakışçı kız güzel ve fakimiş,inciden,mercandan değilmiş işlenişi.
Yalnız nakış kız bir şey iyi biliyormuş,taştan da,topraktan da olsa benim için fazlasının hak olduğunu.Önce gözlerini inci yapmış,sonra sözlerini kadifeye işlemiş,yüreğini yürekli aşklar için yedi bin berzah derinliğe gömmüş,gözbebeklerinden aşka nazarlık yapmış,olmamış inci,mercanları, gözünden yapıp göğe fırlatmış.
-Senin gökte her gece,izlediğin yıldız değil, nakışçı aşkımın gözleridir bilesin. Ne zaman seyretsen gökyüzünde, aşkın ışıklarını, seni düşünen sevdanın, yıldızlarıdır hasretim.
Kayıt Tarihi : 30.6.2009 15:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!