Soyunup gafletten yıka elini,
Mai-tathir ile abdeste gel gel.
Sıdg-ı hulus ile eyle ibadet,
Huzuru bariçün namaza gel,gel.
Eyleme cihanda kendine ziyan,
Sabah namazına uykudan uyan,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Oruç tutmak, sadece midenin aç kalması olmamalı..Beynimizden, kalbimizden,dilimizden, gözümüzden, kulağımızdan ve bütün azalarımızdan, aynaya baktığımızda yüzümüzü kızartacak ve vicdanımızı rahatsız edecek her türlü yanlışı atmakla gerçek anlamını ve değerini bulacaktır.!
Mübarek Ramazan ayında,hazır büyük şeytanlar bağlanmışken birkaç şey söylemek ve sizinle paylaşmak istiyorum.
Yaşadığımız dünyayı, ülkeyi, şehri, mahalleyi, evi ve antolojiyi yaşanır bir yer yapmakta bizim elimizde, yaşanmaz bir cehenneme çevirmekte. Hangisini tercih etmemiz gerekiyorsa onu yapalım ve mertçe yapalım.Ben yaşanır bir yer olmasına taraftarım.
Baştan aşağıya kusur ve günah içinde yüzerken, başkalarının ayıpları ve eksikleri ile uğraşmak, birilerini rencide etmek ve ayıplarını meydana çıkarmak için akıl almaz tezgahların içine girmek neden? Nerede hz.Mevlâna’nın o unutulmaz sözü;
“BAŞKALARININ KUSURUNU ÖRTMEKTE GECE GİBİ OL/
OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL…”
Unutulmamalıdır ki, kim bir insanın kusurunu ve ayıbını kapatırsa, Allah da onun kıyamet günü bir kusurunu kapatır.
İçimizde nefis taşıyoruz..Ve beden ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, nefsin ve arzularının asla yaşlanmadığını çok iyi biliyoruz. Kendi kusurlarımızı, eksiklerimizi de en iyi biz biliyoruz. Neden kendi eksiklerimizi düzeltme yoluna gitmeyiz de, başkalarının eksikleri üzerinde durmayı çok severiz. O birlerinin eksikliklerini meydana çıkarmak ve üzerine gitmemiz bizim eksiklerimizi kapatacak mı?
Mübarek ayların sonuncusu Ramazan ayındayız. Oruçlu olanlarımız var olmayanlarımız var. Bu; tercih, inanç ve şartlar çerçevesinde oluşan bir durumdur. Herkesin ferdi yapması gereken ibadetler kendi ile Rabbi arsındadır. Keşke herkes Allah’ın istediği gibi bir kul olabilse..
Ama insan faktörünün olduğu yerde eksikler, kusurlar ve yanlışlar hep olacaktır. En aza indirgemek, yön ve yol gösterici olmak bizim amacımız olmalı.
En büyük suçlardan birisi KUL HAKKI’dır..Kul hakkı, maddi ve manevi olabilmektedir.
Yani bir insanın parasını çalmak da kul hakkıdır, bir insanın çekiştirmekte..İftira en büyük kul haklarından biridir.Gıybet, zan(tahmini ve her halde lerle konuşmak) da kul hakkıdır.
Tövbe kapılarının sonuna kadar açık olduğu ve yüce yaratıcının bağışlamak için kullarından iste bir gayret beklerken bu güzel günleri boşa geçirmeden en güzel şekilde değerlendirerek af ve mafirete ulaşmaya gayret edelim.
Bu vesile ile, bütün insanların ve grup üyesi arkadaşlarımın hastalarına şifa, dertlilerine deva, borçlularına eda, bekarlarımıza ve dullarımıza hayırlı ve mutlu olabilecek bir eş nasip etmesini, evlilerimize de, yuvalarında eşleri ve çocukları ile bir ömür boyu sürecek mutluk ve sağlıklı bir hayat nasip etmesini yüce rabbimden diliyorum.
Ramazanınızı ve şiirinizi tebrik ediyorum .
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta