Bugün inat edeceğim, ne kadar bilindik “ millet ne derse DESİN “ felsefesinin içine tükürerek. Kaçacağım en dibinizde ki sığıncaklarınıza (tdk kabul etmeyebilir) . Zulanıza koyduğunu menzilsiz, düşük kalitede ört bas ettiğiniz duygularınıza nefretimi sunacağım. Bade de olmayacak badem de … Çocuk telaşlarımı aldığınız günlere inat, bir çocuk büyüteceğim… Sırf size inat; ağzım koksun diye soğan yiyeceğim üstüne sarımsak. (nasıl saklasak) Soğansız yemek yerine sadece soğan isteyeceğim…Ve sizden nefret edeceğim, histeriye kapılmadan … an be an…
Ne kadar gizlediğiniz sır varsa. Yüzünüze vuracağım. Tekme tokat değil hece hece. Korkaklıklarınıza ait olmadığımı, örümcek ağlarının dansını; cinlerin konuşmasına benzeteceğinizi (ki çoğunuz adı batsın veya üç harfli dersiniz) ve aslında kendinizden kaçtığınızı anlatacağım. Sonra neye sığınacağınızı bilmediğinizi, bilemediğinizi … Ve bir daha aynaya bakacağım; sizden nefret edeceğim.
Nezaket icabı sorulan “NASILSIN? “ sorusuna nezaket icabı olsa da iyiyim demeyeceğim! “kötüyüm, beterim bugün “ şairin dediği gibi. Sonra başlayacağım… Naziklik yapmayın, içten olun diye! Duyacak mısın iç duvarlarıma attığım çığlıklarımı? Hal hatır sormayı bırakıp, varsa bir merheminiz onarılmaz yaralarıma sürecek misiniz! Git kendini kandırma bir merhabayla başlamıyor hiçbir şey … ve bir nasılsınla düzelmiyor acıların toz pembesi … Sonra dönüp sana; bak ağzımdan alacağın birkaç lütuf var diyeceğim. İster duymak iste ister isteme… Ben söyleyeceğim: zehirliyim bugün ve bildiğim tüm manalar ağlıyor… Ve bildiğim tüm oyunlardan, nezaket icaplarından nefret ediyorum …
Şair telaşıyla yazılan, birkaç büyülü sözün yan yana gelmesiyle acıların tarif edilmeye çalışıldığı, iki de afili sözün nüktelendiği, sonra da alkışlanan olmaktan sıkılanlar kervanına dahil olmaktan bile huzursuz oluyorum. Acılarımı nasıl alkışlarsınız kızıyorum. Hiç olmadığı anda bey olmaktan. Derebeylik rejimini anımsatan düzmecelerden bunalıyorum. Nasrettin hoca “ye kürküm ye “ demişse boşa dememiş. Kürküme bakanın, hatta kendini bilmeyen Bakanın en ufak bir kımıldayışı, merdivenden hızlı inişi, komşuyu taciz edişi bile beni rahatsız ediyor. Hepsinin yüzüne yüzüne söylüyorum. Sıkıldım sizden, sizden nefret etmekten. Beni bu kısır döngüye yiten nedenlerden nefret ediyorum…
Kendi bildiğinden ödün vermeyen, okuduğunu görmeyen, gördüğünü idrak edemeyen zihniyete de (bu de hep ayrı yazılır zaten) birkaç kelamım olacak. Tek doğru siz değilsiniz. Çıkarın atın AT gözlüklerinizi. Yolda yürümek benimde hakkım en kalabalık saatinde trafiğin. Çiğnemek istiyorum bugüne kadar bastırdığınız duygularımın sarhoşluğunu. Bir sonra ki kadehe kadar susmanızı temenni ediyorum. “Benim de bir bildiğim var “dedirttiğiniz için hiçbir bilgim yokken, helalsiz bir cümlemi size vasiyet ediyorum. Helallik istemeyin o hakkı gasp etmek sizin hakkınız. Haksız yere hakkım ver diyenler; sizden hakkımca nefret ediyorum…
Bencilce yazılar yazıyorsun diyen vatandaşa! İnsan ancak kendinden yola çıkar diyorum ve kekeleyerek ekliyorum. Siz olmayan sizden, biz gibi görünmeyen bizden nefret ediyorum. Yorumu yok bunun.
Ben: Kendim: Şahsen nefret ediyorum. Galiba en çokta kendimden…
Kayıt Tarihi : 16.6.2007 12:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
bir kızgınlık mevsimi... bir uzaklaşma en çok kendine... ve bir sabah uyandığında nefretine yol biçme anı... ki sonrasında bir başlık 'sizden nefret ediyorum' ve devamı gelen cümleler... idris özyol'a da teşekkürler. içimdekileri atmam için bana bir başlığıyla habersizce yardım ettiği için...
Gerçekten güzeldi,eline sağlık :)
ama asla nefret etme...özellikle kendinden....
evet, böyle bir şey..
olur böyle şeyler.. kime olmaz ki?
TÜM YORUMLAR (8)