Bütün yıldızlar parlaktır, ıslak gecelerde düşer yüreklere
Bütün sızılar gece başlar, kangren bir ağrıyla iner dizlere
Keşke, yıldızlı bir gecede çivilensem gözlerinin gizlerine
Bir gözyaşı bulutu olsam, doğransa da içim kalsam içinde
Boşalınca sevdanın kristal kadehi sarhoş naralar kaldırımları döver. Gecenin gözyaşı kadehe dökülünce hüzün uykuyu böler. Tek tek söner evrenin ışıkları, kol gövdeyi sarar, haz yıldızı tene düşer, fısıltılar karışır karanlığa, saatler iniltileri dinler, tuz gövdeyi sarar. Kan karışır çarşafa, sessizliğin nabzı daha hızlı atar. Uğultularla yuvarlanır birden sessizlik, bir adamın özlemi emzirir gecenin isyanını, dilindeki nakaratla sevdanın soğuk yatağını açar.
Uzanınca sevdanın yatağına, en çok sevilmeyi düşlersin, üşümüş bedenine aşkla bir dokunuş dilersin. Kendi dünyamızın kapalı kapılarını açamazken hiçbir el, gövdendeki bir başka ağırlığı ne yapsan hissetmezsin. Duvarlar üstüne çöker, açık çatılara bakar, yine de yıldızları göremezsin. Bir yıpranış öyküsüdür bu gülüm, sevdadır ismi, öfkeli bir zaman tetiğini çekmek ister, ama bir türlü çekemezsin.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.