Neden sonra farkına varıyorsun
Etrafındaki korkunç ıssızlığın.
Yâr olsun,dost olsun,ne ar
..........
..........
Kayıt Tarihi : 8.5.2001 01:53:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ADRESİ BELLİ Mİ VEFASIZLIĞIN....
İşte böyle harika sözler...Cahit Sıtkı Tarancı farkını ortaya koyuyor...
'Otuzbeş Yaş' şiiriyle sadece edebiyat dünyasına değil yaşamın gerçeğine damgasını vuran usta kalem, aynı zamanda, 'şiir'de çok tartışılmış ve tartışılmakta olan 'sanat için sanat' ilkesine olan bağlılığını, yaşadığı topluma taşımakta farklı bir duruş sergilemiştir.
Genel itibariyle 'sanat için sanat' eylemi, halktan uzak çağrışımları bünyesinde barındırır. Buna göre yazın ve görsel sanatta olduğu gibi şiirde de ; içeriğin aktarımı, üslup ve şair duruşunda ağırlıkta 'sanatsal' dokunuşlar gereklidir.
Günışığına çıkarılacak yapıtın bu tercihe yakın oluşu, sanatın kendini besleyebilmesi açısından son derece önemlidir. Ama bu ilkeyi kendine hareket alanı olarak belirlemek, büyük bir riski de beraberinde getirir ki 'okunabilirlik' noktasında eser sahibinin kayba uğraması kaçınılmazdır.
Çünkü 'sanat' kendi özünde geniş bir boyuta sahip olmasına rağmen topluma ifade noktasına gelindiğinde 'alan sıkışıklığı' yaşar. Bu durum,
yeni girdiğiniz bir ortama hangi 'kıyafet'le geldiğinizle direkt bir bağlantı oluşturur kaldı ki o ortamda sürekliliğinizi sağlayacak olan kişisel 'tavır' da
cabasıdır. Kucaklanmanız mümkündür ama dışlanabilirlik de unutulmamalıdır.
Bu anlamda melankolinin usta kalemi Cahit Sıtkı Tarancı, ilkesinden uzaklaşmadan 'sanat toplum içindir' tezinde de varlığını benimsetmeyi başarmıştır. Hatta şairimiz, insan ve yaşamı ifadede bu iki tezi buluşturarak bir bakıma 'sanat'ı yalnızlaştırmaktan da kurtarmış görünüyor. Dolayısıyla şahsen bu kalemden sadece şiir adına değil 'sanat' adına da çok olumlu öğretiler edinebileceğimizi düşünüyorum.
Onun şiirlerinde işlenen melankolikliğin başka bir tadı vardır. Derine ineriz ama boğulmayız, düşünürüz ama kaosa uğramayız, ölümü çok net hissederiz ama yaşamın sürdüğüne de tanık oluruz... Ve tabi ki tüm bu süreçleri geçerken kaleme ait bireysel acıların, kendi acılarımızla da örtüşebilmesi ayrı bir değer taşır.
NEDEN SONRA..
Neden sonra farkına varıyorsun
Etrafındaki korkunç ıssızlığın.
Yâr olsun,dost olsun,ne arıyorsun,
adresi belli mi vefasızlığın?
Aşk,dostluk!.. Hepsi dökülür yapraklar!
Çıplak bir ağaç durgun suda aksin.
Yalnızlık dediğin hayatta başlar;
Kabir boyunca devam etmek için.
Cahit Sıtkı Tarancı
Neden sonra farkına varıyorsun
Etrafındaki korkunç ıssızlığın.
___Şiir başlığı imlada iki noktayla bırakılmışsa elbette giriş dizelerinin bu ifadeyle başlamış olması doğaldır. Eteğimize ya da paçamıza sakin bir biçimde tutunan 'doğallık', ikinci dizeyle yalnızlığın o ürpertici kapısını ince bir akışla aralıyor.
Şairimiz, bu kapıyı şiir öncesinde çok fazla sayıda aralamış görünüyor ki bu gerçek, henüz ikinci dizede bu denli üşümemizin gerekçesidir. Çünkü o, başkalarının yaşamadığı ya da yaşamaktan korktuğu bir gerçeği artık özümsemiştir. Şimdi sıra okuyucuya bunu en doğru ve yalın haliyle aktarabilmektedir.
İşte tam da bu noktada şair, aynayı okuyucusuna çevirir ve okuyucusunu anlamda çok etkili ama yaşamda giderek kuyusu kazılan 'vefa' olgusuyla yüzleştirir. Bir kez daha üşüyoruz ama aynı zamanda ısınıyoruz da...
Kalem, öyle bir vefasızlığa uğramıştır ki bu durum onu yalnızlık duygusundan çıkarıp tümden bir kimsesizliğe sürüklemiştir. Üstelik vefasızlık, her bireyin karşılaştığı ya da karşılaşabileceği en hain tuzaklardan biridir. Ve bunu bir soruyla dışavurmanın tam zamanıdır.
Aşk,dostluk!.. Hepsi dökülür yapraklar!
Çıplak bir ağaç durgun suda aksin.
___İki bölümden oluşan şiir gelişmeye adım atarken, usta kalemin 'örnekleme' yoluna gittiğini görüyoruz. Can alıcı birkaç örnek, okuyucunun şiiri anlamasına yardımcı olacaktır. Ayrıca bu örnekler bireyi ilgilendirdiği kadar şairin de göz temasına oldukça yakındır. Ama kalem bununla sınırlı kalmaz ve bireyin duygusal yaşanmışlığını, 'doğa'yla birleştirir ve bu birleşimden yeni bir 'örnekleme' doğurur. Yaptığı bu ince işçilikle neredeyse doğanın devinim gücünü, sadece insan'dan aldığı yönünde bir yargıya varıyoruz.
Aslında kalem hala aynı pencereden bakmaktadır ve gördüğü manzara, 'insanın beklenmedik zamanda yaşadığı vefasızlık hissi'dir. Ve ona göre bu his, öyle can yakıcıdır ki yapraklar da bu yüzden dökülür hatta insan o an'dan itibaren kendini, bir ağacın sudaki çıplak silueti gibi görür.
Oysa yapraklar bırakın dökülmeyi henüz yeşillenmeye başlamış olabilir ya da durgun suda herşeyin çok net görülebileceği de bir başka gerçektir. Kişisel olarak usta kalemden aldığım başka bir öğreti de ; şiirde duygu ve mantığı bütünleştirmenin ne kadar büyük işçilik gerektirdiği yönündedir.
Şiiri 'bölüm'e takılmadan bazen de dize alıntılarıyla irdelemek çok daha önemli detayları keşfetmemizi sağlıyor.
Yalnızlık dediğin hayatta başlar;
Kabir boyunca devam etmek için.
___ Şimdi anlıyorum ki kalem boşuna insan-doğa gerçeğine dokunmamış... Şairimiz, final öncesindeki dizeleriyle okuyucunun kafasını çok karıştırmadan yürümüştü ama bunu yaparken asla yüzeysellikte sıkışıp kalmamıştı. Bu gidişatla okuyucuya yansıyan bir diğer nokta da kalemin yüksek farkındalığıdır.
Şairimiz, son iki dizesiyle okuyucunun başını 'kimsesizlik'ten çıkarıp biraz daha etrafı gözlemlemesini sağlar. Çünkü çok iyi bilir ki kişi durduğu yerde asla ilerlemeyecektir ve bu da kişiyi hayatı çok daha erdemli yaşamaktan uzak tutacaktır.
O halde şair kendi çaresizliğinden arınarak, yalnızlık duygusunda 'gerçeklik' boyutuna da el atmalıdır.
Hayat, insanı 'yalnızlık' olgusuyla aşkta veya dostlukta tanıştırabilir. Öyle ya da böyle bu durum kaçınılmaz görünmektedir çünkü yalnızlık da yaşamın en az diğer unsurları kadar 'gerçek'tir. Ve bu duygu kendi evrimini bedensel veya ruhsal ölümde mutlaka tamamlar. Önemli olan yalnızlığa nereden baktığımız ve bizi bu noktaya getiren 'vefasız'lığı nasıl algıladığımızla ilgilidir.
Usta kalem, yeteneğini 'insan-duygu-mantık' üçgeninde birleştirir ve onu gözlem gücüyle bütünleştirerek, sahneye çıkar. Üzerinde takım elbisesi vardır çünkü o buraya sanatını konuşturması için davet edilmiştir. Elleri titremektedir, gözleri doludur ve yüzündeki ifade en az sokaktaki insan kadar 'yalnız'dır. Önce eline tutuşturulmuş kağıda bakar, kağıt boştur. Sonra utangaç gözlerini seyircisine çevirir, gördükleri ; şiir, resim ve müziktir.
Bir ara gözleri beklenmedik bir refleksle salonun sol köşesine kayar ki hayat şairimize gururla bakmaktadır ama bu tebessümün içinde aynı zamanda derin bir keder de vardır. Çünkü hayat salonda ölümle yanyana oturmaktadır.
46 yıllık bir ömrün panoraması insanı ne kadar umutsuzluğa uğratıyor değil mi dostlar? Ama şiir ustamız Cahit Sıtkı Tarancı'nın, herşeyin ötesinde sadece 'umut' adına dahi edebiyat dünyasına bıraktığı iz ; bizlere neyin, nerede ve nasıl yapılması gerektiğine dair bir kez daha sorgulamanın önemini kavratıyor.
Şiirin melankolik yüzüne en derin sevgi ve saygımlarımla,
TÜM YORUMLAR (6)