Beni kimse sevmiyor. Herkes bana zavallı bir insan gibi bakıyor. Eğriş- büğrüş olmuş bacaklarıma ve iyice kuruyan vücuduma acıyarak bakıyorlar.
Akşama kadar gezerim. Hiç durmam. Beni gezmek rahatlatıyor. Rahatlamıyorum aslında. Yaşadıklarım, benim içimde kopan fırtınaları bu şekilde unutmaya çalışıyorum. Yaklaşık, on beş senedir böyleyim.
Ben, çok güzel bir kızdım. Alımlı ve çekiciydim. Bir bakan, bir daha bakardı. Varlıklı sayılabilecek bir ailenin de kızıydım. O zamanlar, parmakla sayılacak kadar varlığa sahip bir aileydik. İki de ağabeyim vardı.El bebek gül bebek bir şekilde büyütüldüm. Evin en küçüğü olarak dünyaya gelmem de benim için avantajdı. Beni çok seviyorlardı o yüzden. Maskotuydum ailemin.
İyice serpilip, etraftaki erkeklerin dikkatini çekmeye başlamıştım. Ben, hiç biriyle ilgilenmiyordum. O zamanlar, okuyan kız sayısı çok azdı. Okuyan şanslı kızlardan biriydim. Ailem, eğitim konusunda, hiçbir zorluk çıkarmadan okula göndermişlerdi. Liseyi bitirmiş ve diplomamı almıştım. Hiç alışık olmadığım ev hayatına alışmaya çalışıyordum.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.