Dert, tasa, kahır denir ya hani,
Yaşantılardan öğrenir olmak binini eklemekte üst üste...
Tadına varmak varya en hakikisinden,
nedendir bilinmez içini en çok acıtanın ne olduğunu...
Baktığın kareler, gördüğün diyarlar,
O anki soluk, o anki kuruntular...
Harelenen gökyüzüne çizmek parmaklarınla,
Resmini hayal kırıklıklarının,
Düşmüş dağılmış kil parçacıklarının...
Nemli sıcak bir temmuz esintisiyle,
uzaktan izlemek, ayın şavkını,
Zambakların küskün bakışlarını...
Usul usul yaklaşmak, usulca uzaklaşmak deli zamanlardan...
Bir çiçeği koklayıp çekilmek gibi en durdurulmaz anlardan...
Bugünü yarına bırakıp gitmek, gecelerce ümit duymak...
Ruhun derinliğinde armağan bir ayrılık çiçeğine bakıp,
anımsamak gidişleri...
Çalmak kapısını karanlıkta yitirişlerin...
Ve sormak inatla, sormak sözlere sığdıramadan:
Neden?
Sarılıp yudumlamak yine unutturan iksiri,
kıvrılıp uyumak yine,
Ortuleri çekiştirip kara gecenin üstünden...
Hala çınlar kulaklarda aynı söz:
Neden?
Dolanmak, dokunmak tenine gündüzün,
Kendinden geçmek bir daha, bir akdeniz akşamında...
İşte sana bir başlangıç, işte sana yeni hayat...
Ama bırakmaz peşini hala, ardındaki zifiri...
Bırakmaz çınlamalar...
Kaçıncı kez duyurur kendini:
Neden?
Kayıt Tarihi : 10.10.2008 13:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!