çoğul cümleleriniz var sizin
Benim tekil yalnızlığımı derinleştiren
Kendi kalabalığınızda haksızlıklar tanrısının baştacıyken siz
Ben minyatür bir karınca,
Gelincik tarlalarında kayıp,göğü görmeyen.
Gökyüzünün içinde telaşla koşturdu kadın
Sustu bütün alem
Kuş sesleri kayıptı
Kalan son umudun kefaretini öder gibi gülümsedi
Göçmen kuşlar dönmedi mi bu bahar? ...
Yosun tutmuş zamanlardan geçiyorum
Bir avucumda aşka biat
Diğerinde parmaklarının izi.
Avucumdaki kıyamete değdikçe gözüm
Gelincik tarlasında ölmüş kelebekler için
Kandiller asıyorum göğün boşluğuna.
Gidiyor musun sevgilim
Tanrıyı da yanına alarak
Tüm sığınaklarımı bir bir kundaklayarak
Sancılı bir yaşam içinde
Boynuma doladığın kimsesizlikle
Dilimde keskin ah'lar bırakarak.
Telaşsız bir ala şafaktan koparılmış
Çiy tanesi gibi yüreğimi,
Suretimde ıssız yolların iziyle
Öyle umarsız öyle usulca
Avuçlarına bir ömrü bırakarak gidiyorum.
Dedi ki;
"Adın sığmıyor kaderime
Gözyaşlarıyla mayalanmış bir zamanda
Doğmuşuz birbirimize."
Vuslatı da yakıp gitti.
Bedenimi binlerce kez toprağa yatırdığımdan beri
Bir dağın eteklerine düşen çakıl taşıdır memleketim
Her hudutta etime saplanırken kuş bildiğim dikenler
Kimsesizliğimin sağır kulağına ağıtlar yakan benim.
Soğuk mermerlere çarpa çarpa büyüttüğüm haykırışla
Acı tütün kokuları karışıyor gecenin içine
Hüzünlü bir giyotin dolaşıyor usulca
Huzursuz kıpırtılar yıldızların kanadında
Kapısını sürgülüyor gece
Derin bir uçurumun ayak sesleri duyuluyor
Büyüyor yalnızlık o mefhum saatlerde
Hoşçakal diyebildim usulca
Sesimi eski bir radyonun bozuk frekansına hapseder gibi
Anlaşılmasını istemediğimden belki
Ve belki de bir hoşçakala sığdıramadığımdan kendimi.
Duyulmasını hiç istemedim
Gecenin şemsiyesi gündüzü açarken
Daha sıkı tutuyor ellerimden şimdi,
Bir avluya bırakıp gidemediğim çocukluğum.
Benliğimin kabukları çatlarken bu ayazda
Ayaklarımın altından kaygan bir zemin gibi geçiyor yıllar.
Oturup dağlara doğru
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!