Necip Güleçer Şiirleri - Şair Necip Güleçer

Necip Güleçer


sarı badanalı yoksul
bir sonbahar
camlarda arap kızları,
takılmışım gencecik dut ağacı önünde
yediveren koruklarına

Devamını Oku
Necip Güleçer

Kendinden ve birden başka böleni olmayan asal bir padişah tahtta idi o sıralar Konsantrepoliste. Ordu patiska seferini bir dahaki sefere bırakmış, Konsantre birinci ligi tatile girmiş Bamya spor ve Lahana idman yurdu taraftarları fikirsiz fütursuzca ellerinde takımlarının sembolü takke ve külahla dolaşıyordu Karaköy civarında. Parası olanlar haliç civarında arzı endam eğliyor, ilginçtir bunu parası olmayanlarda yapıyordu. İşte tam bu arzcıların endamcıların eyyamcıların içinde biri paralı diğeri beş parasız iki genç devşirme de seyir halindeydi. Lokmansuyla Cavitcan. Lokmansu küçük yaşta yetişmesi için verildiği zengin bir toprak ağasının sayesinde para sıkıntısı çekmemiş, katıldığı bir kuşatma sırasında topu kendi kalesine ateşlediğinden sebep ordudan ihraç edilince içgüveysi mertebesine yükselip ağanın ortanca kızına yapmıştır sonraki ortalarını. Cavitcan ise makus talihini son ana kadar kıramamış, hem zengin ailesinden koparılıp peltek, yoksul bir köylünün yanına verilmiş, orada yancılık stratejisi dersleri almış hem de peltek bir adamdan dinlediği içindir ki bütün sureleri yanlış öğrenmiştir. Gerçi bu pelteklik ilerleyen yıllarda Cavitcanın velinimeti olmuş, bir bedava ziyafet deyip oturduğu mevlit masasında Fatiha suresini titreyerek okumaya çalışmasını iman bütünlüğü sanan şeyhülislamın kızına damat alınmış. Aksarayda tuhaf şeyler satılan dükkana ortak edilip ilk tuhafiyenin de kurucuları arasına sokulmuştur. Neyse biz hikayemize dönelim, işte bu iki can yoldaşı haliç civarında yürürlerken bir kalabalığa rastlarlar, Lokmansunun ne işimiz var diretmesine karşılık içindeki avantacılığı bastıramayan Cavitcan sayesinde bedava bir şey dağıtıyorlardır umuduyla limanda tezgah açmış bir İngiliz denizcinin masasına kıyı kıyı yanaşırlar. O zamana kadar hayatlarında iskambil kağıdı görmeyen halk konsantre bir şekilde masaya odaklanmıştır. Tahmin ettiğiniz üzere şehrin ismi de o günden sonra değişmiştir. Denizci bağırıyordur ‘Find the black take the money’ o sıralar kimse İngilizce bilmediğinden bu denizci adamcağızın kalabalığa derdini anlatayım derken kahrından öldüğü söylenir. Adam ölünce ölüm hak miras helal deyip Cavitcan kağıtlardan birini cebine sokar. Biraz sonra oturdukları bir çayhanede Cavitcan elinde tuttuğu kağıttaki parlak adamın vale olduğunu öğrenir ve başlarlar Lokmansuyla şakalaşmaya. Sen valeydin ben valeydim iş giderek sarpa sarar. İlk tokadı kim yemiştir ilk tekme kimden çıkmıştır hala bir muamma gerçek olan şu ki kendilerini o vakitler Galata kadısı olan büyük büyük dedem Güleçerzade Necip Paşanın karşısında bulurlar. Necip Paşa adil ama tuhaf kararları olan bir kadı olarak anılırmış bütün Konsantrepolis hudutlarında. Aynı zamanda bir musiki grubunda kanun çalan bu zatı şahane ilk rap-musikinin harmanlayıcılarındandır. Bir şehzade sünnetinde musikiyi yanlış yerden heceleyip padişahın ‘mu neyi? ’ sorusuna verdikleri cevap sonları olmuş bütün grup üyeleriyle kelleleri cellat Kara Rıfkıya teslim etmişlerdir. Velhasıl büyük büyük dedem rahmetli Güleçerzade Necip Paşa bir birlerini perişan eden bu genç devşirmeleri karşısında görünce önce tebessüm etmekten kendini alamamış sonra valeyi ortadan ikiye bölüp gençlerin kulaklarına küpe yapmış. Bununla da yetinmeyen büyük dedem Lokmansu dönüp sen takkeni Cavitcana ver külahı da al demiş. Öylelikle 13 Şubat sen valeydin gününde dostlar arasında hediye alış verişi gelenekselleşip bir sevgi günü olarak kutlanmaya başlanacakmış ki dedemin aklına eşi Hacı Rukiyeyi kapalıçarşıya götürme sözü gelmez mi. Demiş ula kızanlar biz bu günü yarın kutlasak nice olur…. İşte o günlerde sevgi günü olarak kutlanan sen valeydin gününün hüzünlü bir o kadar da gurur yüklü hikayesi, yolunuz düşerse Konsantrepolis civarında arkeoloji müzesinde başsız göreceğiniz mermer heykeller rahmetli büyük dedem ve grup üyelerine aittir. Ruhları şad olsun…
NECİP GÜLEÇER

Devamını Oku
Necip Güleçer

sosyolog bir arkadaşa...

Sırtıma vurulmuş
Taşınmaz bir çantaydı
İlkokullu yıllarım,
Kuytularda kesişirken kümeler

Devamını Oku
Necip Güleçer

Ekşi bir renktir fakirlik
Yavan tadların senfonisi
Mutfak kasveti çoğul
Yokluğun soylu tercümesi

Küçük tüp öksürür inceden

Devamını Oku
Necip Güleçer

Binlerce altın verildi
Silkmede
Yüzlerce kilonun
Altına giren kızcağıza

Sağolasın denmedi...

Devamını Oku
Necip Güleçer

üşümek görmedim ben
böyle, it gibi...
rahmi yaralı bir kadın
tuttu ellerimi,
iki çocuk anası
sırtımıza çaldık ayazı yasak

Devamını Oku
Necip Güleçer

Meksila'ya,

Bir virgül gibi ayırıyorsun
Kendinden sonraki tarihi
Artık hayat ne eski hayat
Ne de virgül

Devamını Oku
Necip Güleçer

serilelim güneşe yüzükoyun
yönümüz gelincik alevleri
havalansın bedenlerimiz yanyana
pamuk döşekler gibi,
üstümüz katmer katmer sidik kokusu
dökülsün mavi küflerimiz

Devamını Oku
Necip Güleçer

Tıraşı gelmiş
Yapış yapış ensesi,
Pantolonundan fırlamış
Gömleğinin yarısı,
Ayak parmakları üzerinde
Bir adam

Devamını Oku
Necip Güleçer

Bulutlara değen bir şehirdi
Uçurum elbiseli,
Argın...
Küfürsüz
Çiçek yüzlü bir kızın
Ay dökülmüş tenine

Devamını Oku