Ben Mezopotamya! ...
Asya'nın nazlı kızı.
Bereketin, bolluğun ve sevdaların diyarı...
Sevgi ve kin,
Öfke ve hırs,
Savaş ve barış bende anlamlandı.
Kusursuz bir işçilik.
Aşkla, sevgiyle yontulup perdahlanmış,
Belki de, acıyla yoğrulmuş,
Emek ile, ter ile şekillenmiş,
Büyük taş bloklar,
İşlemeli kapılar...
Hey Arkadaş!...
Düşme..
Ama düşersen;
Görürsün, aşkın yalan yüzünü,
Dostlukların ucuzluğunu,
İhanetin binbir türünü,
Memleketimin baharı yok,
Sadece kışı var.
Tek mevsim;
Soğuk,
Karanlık,
Ve kalleş...
Eylül'ü sevmiyorum! ..
Güz'ün hüznü,
Sararıp düşen yaprağın yakarışı,
Göç eden kuşların vedası,
Ya da;
Doğayı saran ölüm sessizliği,
Toprağın kalp atışını duy!
Ritmine ayak uydur,
Avuçlarında coşkusunu yakala,
Öfkesini gözlerinde biriktir,
Sevgisini yüreğine işle.
Mesela Kızıltepe'de bir halay,
Çocuklar...Çocuklar,
Yeryüzünün sevda gülleri.
Yaşamı anlamlandıran güzeller,
Sarısı, beyazı, siyahı ve esmeriyle,
Dağda, ovada, adada, sokakta;
İster aç, ister tok,
Yoksun artık,
Gözlerim kör,
Aklım düşman,
Bir adresim kalmamış,
Gün ortasında karanlık bir akşam kadar yalnızım.
Sahipsiz bir adada kimsesiz bir mülteciyim,
Yaşamda iki alan,
İnce bir ufuk çizgisi,
Bir yanı 'fizik',
Öte yanı 'metafizik',
Zülfikar gibi keskin,
Sırat gibi ince,
Aydınlığa öfkedir karanlık,
kinin ve ölümün rengidir.
Kusar ve kutsar ölümü,
yaşanılacak günlere karşı.
Halbuki ölüm, nasıl olsa gelecek,
önemli olan, aydınlıkta insan gibi yaşamak...
ağzına yüreğine sağlık başarılar...