Alıp askının yorgun ellerinden ceketimi,
kendimi çengellerin ucuna astım.
Duvarda bir takvim yaprağı, 1 Kasım 1997
Anlayacağın, gittiğinden beri,
hiç bir şeye dokunmadım…
Güneş ne kadar da uzak olsa bile,
Işıkları sonunda yere düşüyor işte,
Sen Güneş’ten daha mı uzaksın ki,
Düşmüyor gözlerin gözlerimin üstüne…
Ne zaman gelsen aklıma,
Dilimde hüküm sürer inatçı bir sûkût.
Zamanı kovalar saat duvarda,
Bilmediğim bir lisanın yabancısı gibi,
Bakakalırım, kalbimin altyazısına.
Kapıların parolasını elveda ile açtığından beri,
Bütün fotoğraf karelerinde bezgin bir duruşum şimdi.
Senin en sevdiğin şarkıyı hıçkırır bir plak,
Ayak uçlarımda sancılı bir sızı,
ve illet bir uğultudur döner durur kulaklarımda.
Yokluğunu parmak uçlarıma yapıştıran şu fotoğraflar,
beynimin albümünde sayfalar dolusudur.
Ne zaman gelsen aklıma,
Kumaşı sökülmüş bir gece
iplik iplik içimde yalnızlığını dokur.
Bu elbise sıkar insanı,
bütün vücudunda kahreden bir izi kalır.
Mazinin bıçağıyla, derisini yüzmek düşer insana.
Dudaklarını alnına yapıştırmak dururken bir sevgilinin
Gece yarıları kanlı çarşaflara sarılarak,
yastığa dişlerinin ölçüsünü bırakırsın.
Şimdi ne zaman gelsen aklıma,
Bir hayal, bütün vantuzlarıyla kirpiklerime tutunur,
Bir sokak arası meyhanesinde,
ayaklarının,
asfaltın kadehinden ayrılığı içmesi nasıl bir şeydir
nasıl bir şeydir insanın saçlarına kadar sarhoş olması.
Ağzında bir volkan kaynatır sözcükler,
Hangisini söyledi, ya da hangisini unuttu dilin anlamazsın,
Şeytani bir fısıldama, kulaklarından beynini ısırır şimdi,
Pişmanlık nedir, işte o zaman anlarsın…
(05.08.2004 İST.)
Ahmet ÇapaKayıt Tarihi : 5.8.2004 22:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tebrikler ve teşekkürler sana...
Saygılarımla...
TÜM YORUMLAR (4)