Ne yapsanda aydınlanmayan günler oluyordu siyah perdelerle kaplı odalarda.Her gelen önce geçmişinden hesap sorarcasına bakıyordu yüzüne sonra sorguılara çekiliyordu yüzün bir kaç tatlı sözle kandırırcasına ağzından sevda sözcükleri almaya çalışıyordu kalbini yaralayacak olanlar. Bir açığını kolluyordu, hani açık verdiğin an önce kaval kemiğine tekme atıp yüzünü yere düşürecek hamleyi bekliyordu.O derece gaddardı sevda denen cephedeki askerler susasan matarasından bir damla suyu yere döküp sana vermeyecek kadar. O yüzden göz yaşlarım çoktu her susadığımda dudaklarımın kuraklığını geçirebilmek için. Ağladığım gecelerde her damlada bir isim saklıydı yere düştükçe darmadağan olan her adımda ayaklarımın altını yaran. Koşmak istedikçe özgürlüğün yeşilliklerinde hayatın ciğerim patlarcasına, boğazıma takılıp nefesi kesen karbonmonoksit sevdalarım vardı. İs,kir ve pas kokan ağazlar, kimi öptüysem çürümeye terketti nefesimi, Korkularından arındırmamya çalıştığım kadınlar, Önce korkularından arındılar sonra benden. Bense her defasında bir yüreğe misafir değil ev sahipliği yapmak için Tanrının marketinden aldığım paskalyalarla düzüyordum sofralarımı birde bir fincan kahve hani gelecek olan ziyaretin kısası makbuldur diyerek değil kahvenin kırk yıl hatrı var diyerek kalsın diye....ilkymdn
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta