Ne Var Ne Yok Bağdat'ta

BAĞDAT RAPORU:
Ne var ne yok derseniz Bağdat’ta,
Ahvalimizden, halimizden sual ederseniz bana,
Dostlar ne desem, nasıl arz etsem, bilmem ki?
Bir varmış, bir yokmuş deyip,
Ne varmış, ne yokmuş desem,
Varlarımı söylesem de,
Yoklarımı saklasam,
Aşığa Bağdat sorulmazmış ya,
Ne sorarsınız ki bana Bağdat`ı desem?
Dostlar sahi ne derdiniz bana,
Kiminiz aşık, kiminiz meczup derdiniz bana..
.
Deli Dumrul’dan sual ederseniz,
Ne desem nasıl arz etsem bilmem ki,
Acayip bir hal olmuş Bağdat’ta,
Dirlik düzenlik bozulmuş IRAK’ta desem,
”Deli Dumrul” yurdundan kovulmuş,
Sırça Sarayı zatına zindan olmuş,
Hem rezil, hem de mahkum olmuş desem,
Yetim Hakkı hiç yoktan “sultan” olmuş,
Kanlı tahta boş bulup boş bulunup oturmuş,
Boğuluyormuş kanda, yaslı Bağdat’ta desem,
Dostlar sahi ne derdiniz bana,
Kiminiz mecnun, kiminiz meczup derdiniz bana.

Diyar-ı Bağdat’tan sual ederseniz,
Ne söylesem, nasıl söylesem bilmem ki,
”Ana gibi yar Bağdat gibi diyar” diyemem gayri,
Bağdat viran olmuş nemrudların elinde,
O güzel şehri saadet, kalmış kan içinde desem,
Yanlış hesap Bağdat’tan dönermiş diyemem,
Fitne fesat Bağdat`tan çıkar olmuş gayri desem,
zalimler yine baş tacı, zulüm gayri kader olmuş,
İnsanlık Bağdat’tan çoktan kovulmuş,
Sırtlanlar, itler mekan tutmuş desem,
Sahi dostlar ne derdiniz bana,
Kiminiz veli, kiminiz deli derdiniz bana.

Şu 'Kavmi-Necip' milletten sual ederseniz,
Ne desem, nasıl söylesem bilmem ki,
Ağlayanları çoğalmış, gülenleri azalmış,
Fakiri sahipsiz, mazlumu çaresiz kalmış,
Zengini gamsız, üstelik pek azmış desem,
Küçük Muhammetler, Aliler aç, susuz,
Hem de namerde muhtaç olmuş desem,
Ehl-i Salip dönmüş, “Hilal”e efendi olmuş,
Ölüm artık her yerde beklenir,
Hem de pek özlenir olmuş desem,

Şühedayı mahzun, Türkmenleri mazlum,
Gönül sultanlarını pek üzgün gördüm desem,
O güzel ecdadımın ahı tutmuş da sanki,
Osmanlı’nın devr-i saadeti,
Şimdi mumla aranır olmuş Bağdat’ta desem,
Çöldeki bedevinin yeni nesli,
Bugün öz yurdunda parya olmuş da,
Şerif Hüseyin yedi göbek ahfadı İhanetinin bedelini,
Ödüyormuş kanla damla damla desem,
Sahi dostlar ne derdiniz bana,
Kiminiz gülerdiniz, kiminiz ağlardınız bana.

Batıdan, doğudan sual ederseniz,
Ne desem, nasıl söylesem bilmem ki,
Gözler kör, kulaklar sağır olmuş,
Vicdanlar nasırlı, yüzler maskeli desem,
Şiddetin şiddeti ateşlediğini,
Vahşetin dehşetle çiftleştiğini söylesem,
Çelimsiz Davut’un bir kez daha
Asırlar sonra, yeniden taşla sapanla,
Azgın Callut’la Diyar-ı Bağdat’ta,
Boğaz boğaza yeniden savaştığını söylesem,

Bir “cetvel” devletin daha çatladığını,
Babil’de yeni bir fitnenin çıktığını,
Yavaş yavaş baş verdiğini söylesem,
Siyah altın yine başa bela olmuş da,
Ölüm olup, yağıyormuş başlarına,
Merhamet ehli mumla aranıyormuş,
Dicle Fırat kandan kızıl akıyormuş desem,
Tarih bir kez daha tekerrür ediyor,
Müslümanlar yine mazlum desem,
Kim bilir ne derdiniz bana,
Kiminiz vah vah, kiminiz eyvah derdiniz olanlara.

Eğer halimizden sual ederseniz,
Ne desem, nasıl söylesem bilmem ki,
Bugün varım, yarın yokum,
Varları mı söylesem de,
Yoklarımı gizlesem,
Şükrümüz elbet verilene,
Sabrımız vardır yazılana,
Niyazımız hep Yaradan’a desem,

Hasret kaldık güzel vatana,
Toyumuz var ilk bahara desem,
Edalı balama gül kızıma,
Baş tacım Sertaç’ıma,
Vefalı dostlarıma,
Yurdumun güzel insanına,
Gönülden selamım var desem,

Mazlumu ezenlere,
Kibirle gezenlere,
Kul hakkı yiyenlere,
Gönülden aşkı silenlere,
Bir selamı çok görenlere,
Yetim Hakkı’yı üzenlere,
Hem sitemim var,
Hem de şikayetim var desem,
Sahi dostlar ne derdiniz bana,
Kiminiz ehli keyif, ehli dünya,
Kiminiz Yetim Hakkı derdiniz bana,
Ne derseniz deyin, yeter ki hakkınızı helal edin bana.

Musul, 09 Nisan 2004