Nedir bu telaş?
Parmak uçların neden titrek?
Koşuyorsun, koşuyorsun...
Ama arkanda bıraktığın her kapı
sadece bir gölge,
bir yarım nefes.
"Seveni bulamadım," diye fısıldıyor ruhun.
Oysa sen durmadın ki,
göz göze gelmeye fırsat kalmadı.
Her yüz bir umut, evet.
Ama her umut, ertesi gün
bıraktığın bir yanılsama oldu.
Bir bardağın dolmasını beklemeden,
sanki hayat son saniyesindeymiş gibi,
hızlı içtin.
Tadı damağında kalmadı,
özü kalbine inmedi.
Şimdi doymamışlığın telaşı bu.
Aradığın, koştuğun yolların sonunda değil.
O, içeride,
sessizliğin içinde,
senin durmanı bekliyor.
Fakat sen hep dışarıya bakıyorsun.
Pencereler loş, çünkü ışık sende.
Bir mevsimlik hevesle açan çiçeğe
ebediyet vaadi sundun.
O soldu. Sen koştun.
Kaybettiğin her şey,
telaşının bedeli oldu.
Kaybettiğin her şey, sendeki sabır.
Yoruldun. Biliyorum.
Ama durduğunda,
sessizlik, seni yakalamasından korkuyorsun.
Çünkü sessizlik,
sana 'neden?' diye soracak.
Ve sen cevabı bilmiyorsun.
Nedir bu acelen?
Gerçek sevgi, koşarak yakalanmaz.
O, kendini gösterdiğinde tanınır.
Fakat senin hızın,
tanımayı imkânsız kılıyor.
Sen sadece 'geçiyorsun.'
Hangi yüzde arıyorsun o sükûneti?
Hangi tende o sonsuz vefayı?
Herkes bir durak sadece,
eğer sen kendi hanenden kaçıyorsan.
Bu telaş,
aslında kendinden kaçışın.
Nedir bu telaş? Nedir bu acelen?
Seven bulamadın onun için mi?
Oysa dur. Sadece dur.
Ve o zaman göreceksin:
Telaşın bittiğinde,
arayışın başlayacak.
Koşma artık.
Güneş doğacak, ve sen onu ilk kez
telaşsız bir camın ardından izleyeceksin.
İşte o an...
İşte o an, aradığın,
o durgunlukta seni bekliyor olacak.
Kayıt Tarihi : 16.11.2025 17:13:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!