Rüzgâr gibi geçen ömrün,
Dolmasına ne kaldı ki?
Hazan vurup sarı gülün,
Solmasına ne kaldı ki?
Çökerterek çatımızı,
Dürüp büküp katımızı,
Azrail’in kapımızı,
Çalmasına ne kaldı ki?
Zenginin, garibinin,
Mümin, kâfir, Salih’inin,
Malı mülkü sahibinin,
Almasına ne kaldı ki
Anlamadan enemizi,
Sayıp durduk senemizi,
Eşin dostun çenemizi,
Sarmasına ne kaldı ki?
Ayakların, elimizin,
Gözümüzün, dilimizin,
Şu dünyadan dizimizin,
Kaymasına ne kaldı ki?
Can alıcı bilmez haldan,
Ne yetişse düşer daldan,
Sıyrılıp ta teni candan,
Soymasına ne kaldı ki?
Davul gibi şişer göbek,
Kur doluşur öbek, öbek,
Şu bedene, börtü böcek,
Dalmasına ne kaldı ki?
Her şeyin bir eceli var,
Ne kısalır, nede uzar,
Yaralıya bir gün mezar,
Olmasına ne kaldı ki?
14.07.1998…Mustafa Yaralı
Mustafa YaralıKayıt Tarihi : 4.10.2011 14:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!