Zaman acımasızca geçip giderken, savrulurken bir rüzgarın önünden kuru yaprak misali, nerede duracağı bilinmeyen bir yolculukta kaybolmak. Susuz çöllerin yağmuru beklemesi gibi beklemek acımasız kızgın güneşe rağmen direnmek hayata tutunmak.
Fırtınanın kollarında dolan gözyaşının yanaktan akarken bıraktığı izde geçmişi gözlerinden geçirmek. Ne yaşadım nasıl yaşadım derken zamanın dişlileri arasında ezilmiş hayatındı gözlerinin önünden akıp giden. Nasılda yıpranmış, nasılda yok olmuştun. Hayatın dikenleri ellerini, yüreğini nasılda kanatmıştı. Dokunmaya korkuyordun ya tekrardan kanarsa ya yeniden acılara dönüşürse diye.
Karanlıklarla bulanmış bulamaca dönen geçmişinin içinde temiz kalan sadece duygularındı. Vazgeçemediğin, yaşamdan kısa kısa nefes alışlarınla uzatmaya çalıştığın. Korkularına yenik düşmeden korkusuzca yaşamaya çalıştığın. Sevmenin kutsallığında kalan düşüncelerin sana yol göstericin oldu. Hayata tutunmak için gelen bahar sana ilk ışıklarını sunarken sen tutunmak için biraz daha gayret sarf etmeye başladın.
Sana ait rüzgârın yüzüne her çarpışında ayrılığın hüznü ile sarsıldın. Yürüdüğün aynı sahil senin hüznünün gözyaşları ile yıkandı. Akşamın kızıllıklarına sek kadeh kaldırmalarında gözlerini hayal ettin, birde gözünden silinmeyen görüntüsünü. Karşında duran resme bakarken ne kadarda mutlu olduğun aklına geldi ve sen bir kez daha dibe vurdun.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.