NE HOR GÖR NE DE İNCİT
Eskiden enderunda şöyle bir adet varmış,
Hukuk birincisine büyük mükâfat varmış!
Bunlardan yapılırmış Medine’nin kadısı,
Herkese kapanırmış mahkemenin kapısı!
Resul aşkıyla yanan bir genç bunu duyunca,
Gece gündüz çalışmış bütün sene boyunca!
Uykusu bastırınca parmağını yakarmış,
Bir de adak adayıp Yaratan’a yakarmış:
“Eğer ben bu okulu birinci bitirirsem,
İlk gördüğüm yoksulu iyice sevindirsem!
Cebimdeki paranın en büyüğün vereceğim,
Sonra da Medine’de Resûl'ü göreceğim!
En yüksek dereceyle bitirmiş okulunu,
Kadı olarak tutmuş Medine’nin yolunu!
Yolculuk zorlu geçer yoktur bunun kolayı,
Uzun bir yoldan sonra Şam’da verir molayı!
Emeviye Camisi namaz için seçilir,
Namazı eda edip hemen şükre geçilir!
Fakat gönlü Resûl’de adını anmaktadır,
Zikirde ve fikirde aşk ile yanmaktadır!
Onun bütün arzusu hemen yola girmektir,
Resûl’üne kavuşup hasretin gidermektir!
Tam kapıdan çıkarken biri keser yolunu:
“Şey’en lillah!” der meczup, çekiştirir kolunu!
Genç kadı bozuk arar karıştırır ceplerini,
Bir yandan da meczuptan kaçırır ellerini!
Meczup der ki: “Ey kadı! Adağını unutma,
Biraz bozukluk verip bu meczubu avutma!”
Kadı birden irkilir; oldukça da şaşırır,
Kalbi tir tir titretir, heyecandan taşırır!
“Bu adam da kim böyle, adağı nasıl bilir?
El açıp pay almayı bel ki de vasıl bilir!”
Cebindeki en büyük tereddütsüz çıkartır,
Beşibirliği tutup ve meczuba uzatır:
“Allah için deyince bir mum gibi eririm,
Resûlullah aşkına can istesen veririm!
Yeter ki kalbindeki Zat-ı zül Celal olsun,
Tut şu elimdekini, bu sana helal olsun!”
Meczup gayet istekli biraz daha yaklaşır,
Parayı alır almaz oradan uzaklaşır!
Adak yerine geldi huzura erdi kadı,
Yoluna devam için kararı verdi kadı.
Meşakkatli yolculuk haftalar sonra bitti,
Doğru Resûlullah’ın ziyaretine gitti!
Genç Kadı’nın ilk işi abdestin almak oldu,
Ravza’yı selamlayıp hasretin atmak oldu!
Ravza’nın kapısını Genç Kadı’ya açarlar,
Buyur ederken O’na sevgi saygı saçarlar!
Genç Kadı edeple tam girerken içeri,
Huzur-u Peygamberde upuzun yatar biri!
Bu durum Genç Kadı’nın baya zoruna gider,
Ayağının ucuyla dokunup ikaz eder!
Yatan adam uyanır sanki “ne oluyor be” der,
Başını tekrar koyar, yatmaya devam eder!
Onun pervasızlığı Kadı’yı üzmüş belli,
Üzüntüsü birazcık nefsine sızmış belli!
Kendi iç huzuruna halel gelsin istemez,
İkazda ısrar edip zeval gelsin istemez!
Ravza ziyeretini ifaya devam eder,
İçinin huzuruyla çıkar evine gider!
Evine girer girmez dinlenmeye çekilir,
Sanırsın ki üstüne uyku suyu ekilir!
Kısacık bir dalışla ruhu uyuyor güya,
Daha uyur uyumaz Kadı görüyor rüya!
Zaptiyeler geliyor genç Kadı’yı almaya,
Akıl dahi etmiyor aşkınlıktan sormaya!
“Mahkemenin emriyle seni almaya geldik,
Sanma ki acıyıp da seni salmaya geldik!”
“-Ne imiş benim suçum, ben kime ne yapmışım?
Ravza’yı ziyaretten gelip eve yatmışım!”
“Bilemeyiz, ne yaptın? Gelir gelmez suçlandın!
Bir Kadı’ya yakışmaz, hangi suçla taçlandın?”
Genç Kadı’yı alarak mahkemeye gelirler,
Huzura çıkar çıkmaz bir de tekmil verirler!
Heyetin karşısında Genç Kadı dona kalır,
Çünkü hepsini bilir, hepsini tek tek tanır:
Heyetin başındaki Hazreti Peygamberdir,
Sağında Ebubekir ve Hazreti Ömer’dir!
Solunda Osman ile Hazreti Ali vardır,
Hepsine de o büyük hasretin hali vardır!
Sonra bakar davacı; Ravza’da yatan kişi,
Mahkemeye başvurup, bu suçu atan kişi!
“Söyle” der Resûlullah. “Hakkında şikâyet var,
Gerçekten suçlu isen sonun olur gayet dar!
Benim huzurumdayken yanlış bir şey oldu mu?
Şu kardeşi rahatsız etmişsiniz doğru mu?”
“-Doğru ya Resûlullah! Makam-ı Nebevide,
Böyle ahval görmedim, çöldeki bedevide!
Edebe uygun değil huzurda öyle yatmak,
Yakışır mı Ravza’da öyle ayak uzatmak!
Doğru ama bu asla kırmak değildi onu,
Asla incitmek değil, ikaz etmekti konu!”
Peygamber Efendimiz davacıya dönerek:
“Dava ettiğin zatı dinledin ne diyorsun?”
“-Madem iyi niyetli, peki ya Resûlullah!
Ben de onu affettim, bil ki ya Resûlullah!”
“Şahit misiniz sizler? Duydunuz olan hali,
Ya Ebubekir, ya Ömer, ya Osman, ya Ali?”
Resûl'ün kararına şahitler de uyarlar,
İki tarafta bundan memnuniyet duyarlar.
Resûl’ün huzurunda sarılıp helalleşir,
Heyecanla uyanıp uykuyla cebelleşir!
Derhal abdest alarak Mescid-i Nebevî’de,
Teheccüdü kılarak devam eder tevhide!
Sonra Ravza’ya varır; bakar ki adam orda,
Tam da aynı şekilde yine yatar huzurda!
Genç Kadı saygı ile eğilerek yavaşlar,
Adamın ayağını tutup öpmeye başlar!
“Sen nasıl bir adamsın? Önce bir tepiyorsun!
Ardından pişman olup sonra da öpüyorsun!”
Genç Kadı gayet üzgün, adamdan özür diler:
“Hakkınızı helal edin, affedin efendim” der.
“-Yahu nasıl adamsın? Biz kucaklaşmadık mı?
Resûlullah’ın huzurunda barışmadık mı?
Hem sana senelerdir sevdasına kandığın,
Peygamber’i gösterdim, aşkı ile yandığın!
Resûlullah yetmedi; dostlarını da gördün,
Yoksa Şam’da verdiğin pulu almak mı derdin?
Al, verdiğin beşliyi” der ve sözü son bulur
Saniyeler içinde hemen gözden kaybolur...
Pir-î Fânî der nefsim; bil kulun kıymetini,
Ne incit ne de hor gör, temiz tut niyetini!
MEHMET ŞAHAN (PİR-Î FÂNÎ)
09.01.2024 - KAPAKLI/TEKİRDAĞ
Kayıt Tarihi : 9.1.2024 15:54:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!