Allaha inanmış ümmet ehlinden
Türk Kürt Acem Latin Arap ne güzel
Hor görme kimseyi kurtul cehlinden
Defineye mâlik harap ne güzel
İnkâr edenlerin inan yok us'u
Hak hukuk adalet iman dokusu
Asr-ı saadetin gelir kokusu
Bu cihette hasret serap ne güzel
Ondört asır evvel nur indi çöle
Tesiri muhakkak ummana göle
Kamer'i eliyle ikiye böle
Baktıkça nurlanan mehtap ne güzel
Ademden evveli mübarek kalıt
Başına gölgelik gezer bir bulut
İlahi takdirat günahtan yalıt
Bastığı kayalar türab ne güzel
Amentü billahi ila nihaye
Ölmeden ölmektir hakiki gaye
Kemâli yaşarken alırsan paye
İmanla göç etmek, Ya Rab! ne güzel.
Kemal Bölükbaşı
Kayıt Tarihi : 29.4.2021 04:05:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hikayesi:
17 RAMAZAN 1442/Kemal Bölükbaşı/Kahramanmaraş.
İşte kula düşen asıl görev...
Bugünden yarını görmek..
Varacağı yerin, geldiği yer olduğunu bilmek!
Harikaydı..
Ramazanlık bir şiir..
Tebrikler Kemal Bey, Kardeşim..
Sağ olun var olun Mustafa hocam , selam ve saygılarımla
"ÖLMEDEN ÖNCE ÖLÜNÜZ!" ifadesi bir hadis-i şerif değil bir tarikat şeyhinin sözüdür. Böyle bir ifade ne Kur'anda ne de sahih hadislerde geçer.
Hayırlı çalışmalar.
Teşekkür ederim efendim selam ve saygılar.
Ders kitaplarında ve çocukluğumuzdan beri anlatıla gelen şu rivayete istinaden bulut hadisesini şiirimde işledim.
Ârâmî dilinde “seçilmiş” mânasına gelen behîrâ kelimesini unvan olarak alan bu rahibin asıl adı Sergius’tur. Kaynaklarda kendisinin Abdülkays kabilesine mensup olduğu zikredilmekte, Zührî’ye nisbet edilen bir rivayette ise Teymâ yahudilerinden olduğu ve sonradan Hıristiyanlığı kabul ettiği nakledilmektedir.
Bazı siyer ve İslâm tarihi kaynaklarında Hz. Peygamber’in henüz on iki (bir başka rivayete göre dokuz) yaşında iken amcası Ebû Tâlib tarafından bir Kureyş ticaret kervanı ile Suriye’ye götürüldüğü rivayet edilir. Kafile her zamanki gibi Busrâ’da, Bahîrâ diye bilinen münzevi rahibin manastırı yanında konaklamıştı. Yine rivayete göre Bahîrâ’nın yaşadığı bu küçük manastırda eskiden beri bir kitap bulunuyor ve bunu okuyan her rahip hıristiyanların en bilgili din adamı oluyordu. İbnü’n-Nedîm, Bahîrâ’nın elindeki dinî metinlerin suhuf tercümeleri olabileceğini söyler. Bu bilgin rahiplerden biri olan Bahîrâ, daha önceki seyahatlerde Kureyşliler buradan geçtikleri zaman onlarla hiç ilgilenmez ve kimse ile konuşmazdı. Ancak bu defa manastırdan dışarı bakarken kervanda bulunan Hz. Muhammed’i bir bulutun gölgelendirdiğini, bir ağacın altında oturduğu zaman dallarının onun üzerine eğildiğini gördü. Bunun üzerine hemen bir sofra hazırlayıp kafile mensuplarını yemeğe davet etti. Kureyşliler o güne kadar kendileriyle hiç ilgilenmeyen Bahîrâ’nın bu davetini biraz da hayretle kabul ettiler ve yaşı küçük olduğu için Hz. Muhammed’i kervanın yanında bırakıp manastıra gittiler. Ancak Bahîrâ yemeğe onun da gelmesini istedi ve kendisiyle bizzat ilgilendi, ona çeşitli sorular sordu, sırtına bakarak peygamberlik mührünü (hâtem-i nübüvvet) gördü. Bahîrâ daha sonra Ebû Tâlib’e Muhammed’in kimin oğlu olduğunu sordu. Yetim kaldığını öğrenince ona iyi bakmasını ve yahudilerden korumasını tavsiye etti. Bunun üzerine Ebû Tâlib Suriye’deki işlerini hemen bitirip onu Mekke’ye götürdü. Bu rivayetin sonunda, Ehl-i kitap’tan üç kişinin Hz. Muhammed’i görünce ona kötülük yapmak istedikleri, ancak Bahîrâ’nın buna engel olduğu da zikredilir. ( Alıntıdır)
TÜM YORUMLAR (2)