Krallık, padişahlık, cumhuriyet, hikâye
Her dönemde çıkarcılar oturur başköşeye
Çaktırmadan rüşveti alırlar, namı hediye
İsmiyle maruf olmaz hiçbir şey, niye?
Talan, soygun içtendir, siyaset eliyle
Vurgun, işgal, dıştandır, küresellik niyetine
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Üstadım önemli olan isimler dğil elbet. İşin özü, esası, insanların ne yaptığıdır. Anlamlı çalışmanız için teşekkürler üstadım.
Harikasın üstad, kaleminize ve yüreğinize sağlık. Tebrikler, saygılar.
iyi işte..
bişey yapmalı..
bişey yapmalı..
Bu güzel paylaşamınız için teşekür eder.Başarılarınızın devamını dilerim.Sevgi ve saygılarımla.
güzel şiirinizi beğeniyle okudum üstadım, kaleminiz daim olsun, selamlarımla
tam puan + ant.
Düzenlerin ne yazık ki isimleri değişiyor, ama düzülenler hep auynı şekilde, dirsek temas aralığı dizilmeye devam ediyor.Selam ve Saygılarımla
Umut var mıdır, söylemler riyakârca dolaştıkça
İsimler putlaştırılıp, kafalar dumura uğratıldıkça
Tebrikler Mehmet bey saygılar efendim
Talan, soygun içtendir, siyaset eliyle
Vurgun, işgal, dıştandır, küresellik niyetine
Yaşasın kral derdi eskiler, heybetle
Sonra çok yaşa padişahım, debdebesine
Eklenir yaşasın cumhuriyet, çağdaş diye
Sor bakalım ne değişti, insanlık niyetine?
İsimler değil ki insanı, insan yapanlar
İsimler değil ki düzenleri, düzen yapanlar
İşin özü, esası yoksa ortalıkta, ne yarar?
Düşler, düşünceler hayata inmezse hep, zarar
Bir devri rüzgârdır umutlar, yere tükürüle
Kuşkanadında özgürlükler, çıkar göklere
İnmez insan hayatına, insanlık niyetine
İnsanlığa inen hep “ye kürküm ye”
İster kral, ister padişah, niyetine
Cumhuriyetle, çağdaş yaşamlar diyetine
Değişmedi, değişmez, işin özü niye?
Kuş utanır, zeytin utanır, kanadından dalından
Riyakârca simgelenen, özgürlük anıtlarından
Utanmaz insan, özsüz, sözlü yaşamlarından
Bekle sen gelir diye, aydınlık karanlıklardan
Bir sevgidir bana yaşam, hayat pınarımdan
Ayıklayamadım yalanları ne yazık, çağımdan
Susun artık söylemler, bıktım çığırtkanlığınızdan
Utanmalısın, varsa insanlığın, yalanlarınızdan
Dün saraylar, şatolar vardı, heybetle bakan
İnsanlar üzerine kurulmuş, her türlü caka satan
Bugün devasa binalardan yükselir bakışlar
Değişti mi hayır, artıkça arttı çağda cakalar
Şiirlere, söylemlere, kutsal nakışlarla işlenir
Krallar, padişahlar, liderler, süslendikçe süslenir
Halkın dişine, tırnağına, insanlık fişlenir
Emek kutsalmış peh, hadi oradan, hep şişlenir
Değişmedi, değişmez hiçbir şey, gerçekler gizlenir
Asık surat, hiç yakışmazsın bilirim, insana
Ne zaman asık suratım gidip, gülüşler gelecek bana?
Umut var mıdır, söylemler riyakârca dolaştıkça
İsimler putlaştırılıp, kafalar dumura uğratıldıkça
27.12.2009 - Isparta
Mehmet Çoban
…………………Merhaba sayın Mehmet Çoban hocam merhaba yüreğine sağlık tek kelimeyle harika bir eser.Güzel ve anlamlı bir çalışma ,her satırı,her dizesi eksiksiz mükemmel hayatın özü ,doğruları,gerçekleri yüzde yüz tebrikler,hürmetler sayglar hocam
.İlk insan toplulukları binlerce yıl boyunca yalnız bitki toplayıp avcılık yaparak bir başka deyişle doğada bulduğu şeylerle yetinerek yaşadılar. Sonra bazı hayvanları evcilleştirmeyi başardılar. Ama yine de göçebe yaşama devam ettiler. Yerleşik hayata geçiş ve toprağı ekip biçmeye geçiş binlerce yılın sonunda gerçekleşti. İlkel komünal yerleşim birimleri, potansiyel olarak kendi kendine yeten toplumlardı. Ancak fiiliyatta bu kendine yetme durumu hiç gerçekleşmedi; yerleşim birimleriyle çevredeki diğer avcı toplayıcı kabileler ile küçük ölçekli, değiş tokuşa dayalı -ticari- ilişkiler kurulmaya devam etti. Gezgin zanaatkarlar bu ilişkinin kurulmasında merkezi bir rol oynadılar. Diğer yandan, tekerleğin çömlekçilikten sonra ulaşımda da kullanılmaya başlanması ve yelkenin icadı, hem bu tür ilişkilerin kurulmasını sınırlarını genişletti hem de bu ilişkiler aracılığıyla taşınabilecek ürünlerin miktarının artmasını sağladı. Bu gelişmeler toplumun kendini yeniden üretmesi için gerekenden fazla bir ürünün üretilmesine imkan tanıdı. Bu şekilde yaratılan artı ürün de ilkel komünal topluma yabancı olan yeni eşitsizlik biçimlerinin ortaya çıkmasına yol açtı.ilkel toplumdan sonra oluşan ilk sınıflı toplum örneğidir. kölelerin emeklerinin sahipleri tarafından sömürülmesi bu toplum modelinin üretim ilişkilerinin temelidir. kölelere iş yaptıran zenginler zamanla iş yapmanın kendilerine layık olmadığına kanaat getirdiler ve asalak bir yaşam tarzını benimsediler ,köleleri mal gibi alıp satmaya başladılar.Çalışan emek
üretenlerin hiç bir değerleri kalmadı.. Köleci bir toplum düzenin çöküşünden sonra siyasal, ekonomik ve toplumsal bir düzen olarak ilk kez Batı Avrupa'da IX. ve X. yyda ortaya çıktı. Feodalizmin ilk izlerine daha MÖ III. yyda Roma'da rastlanır. Ekonomik ve siyasal baskıların artmasıyla küçük toprak sahibi köylüler, topraklarını en güçlü komşularına satıyorlar, buna karşılık onların korumasını ve maddi yardımlarını görüyorlardı. Merkezi imparatorlukların çöktüğü ve Avrupa'nın parçalandığı yıllarda bu toprak köleliği ve egemen aristokrasi sınıfı gelişti. Burjuva sınıfının güçlenmesi ve 1789 Fransız Devrimi ile sosyo-ekonomik formasyon olarak tüm Avrupa'da hızla çöktü..( Padişahlıkta ise siyasi otorite aynı ailede miras yolu ile geçer ve ülke tek kişi tarafından yönetilir halk kitleleri patişahin kullarıdır,zulüm ,baskı,katliamlar yoğunlukta emir ferman patişahındır.That için kardeş kerdeşi öldürür o derecede kötü Osmanlıda bu örnek sayılmayacak kadar çok…..KAPİTALİZM öncesi feodalizmdir, feodalist üretim ilişkileri üretici güçlerin gelişmesini engellemesi ile birlikte artık üretici güçlere cevap olamayan üretim ilişkileri aşınmış nihayetinde kapitalizm ortaya çıkmıştır, üretici güçler denilen kesim feodalizmin sonlarına doğru iyice güçlenen burjuvaziden başkası değildir feodalizmin kalıpları içerisinde gelişimini maksimum a çıkaran burjuvazinin önündeki engeller daha fazla gelişimi engelliyordu bunlar, sınırlı özel mülkiyet, sınırlı girişim özgürlüğü gibi sorunlardı bunların aşılması ile kapitalizm 15. yy sonlarında ilk italya da görülmüş ancak gelişimini 17 yy. da ingiltere ve hollandada sağlamıştır. kapitalizm üretim araçlarının sahipliğini toplumdaki azınlık kesimlere dağıtmış geri kalan üretim araçlarından uzaklaştırılan kesim ise elindeki tek satılabilir şey olan emeğini satma zorunda bırakılmıştır yani insanda pazarda satılan bir meta durumuna gelmiştir. Bugün kapitalizmin idare şekli
Cumhuriyettir. Dünya tarihinde hiç bir ekonomik-politik sistem değerini, kapitalizm gibi apaçık ortaya koymamış,hiç bir ekonomik-politik sistem insanoğluna kapitalizm kadar yarar sağlamamıştır Ama kapitalizm öncelikle 'ahlaki' deformasyona uğramıştır. Yirminci yüzyıl kapitalistleri,'insan'ı üretim araçlarından ' birisi 'ne indirgemek suretiyle insanlığa en büyük kötülüğü yapmışlardır.İnsanın üretim sürecindeki rolüne ve niteliğine önem vermemişler, insanı, toprak, orman, yeraltı servetleri gibi üretim araçlarından birisi,'toplum' denilen şeye hizmet veren unsurlardan biri olarak görmüşler,… Bu sorunun cevabı, insanı tanımlamaktan geçer. Objektivizme göre insanın tanımlayıcı özelliği akılcılığıdır. Akıl, insanın varkalmasının ve öğrenmesinin başlıca aracıdır. İnsan, en basit ihtiyaçlarını bile düşünerek giderir. Yiyecek yetiştirmeyi, avlanmak için silah geliştirmeyi düşünerek bulur. Hayvanlar gibi sadece içgüdüsüyle varkalamaz. İçgüdülerimiz bizi yağmur yağarken bir mağaraya saklanmaya yönlendirebilirler ama en basit bir barınak yapmak için düşünmek zorundayız. İçgüdü, bize ateş yakmayı, yün eğirmeyi, tekerlek yontmayı, apandisit ameliyatı yapmayı, keman çalmayı öğretmez. Aklını kullanmak veya kullanmamak kişiye kalmıştır. Düşünmeyi reddeden bireyler, ya başka bireylerin keşfettikleri ürünleri taklid ve tekrar ederek, ya da, bunları talan ederek varkalırlar. Tercihleri hangi yönde belirirse belirsin, insanın yegane varkalmak aracı akıldır ve aklını kullanmayanın aklını kullanana müdahalesi kabul edilemez. İnsan aklının temel gereksinimi özgürlüktür. Üretim, insan aklının varkalmak sorunsalına uygulanmasıdır. İnsan, akılcılığı ölçüsünde kazanır veya kaybeder…..üretim araçlarının ve üretimden elde edilecek tüm kârların özel kişilere ait olması anlamına gelir. Kapitalizmin temel taşlarından en önemliside budur kapitalistimde Cumhuriyet idare şeklinde sözde seçme,seçmeyle devlet erkini uzun vadeli kılabilmek için demokratik burjuva haklarla kandırma yollarında biridir
Bunu partilerle yaparlar.Bizde olduğu gibi ne AKP nede CHP gibi burjuva destekli partiler daima sömüren sınıfın yandaşları ve
Uşakları olarak kalırlar.Halkın inançlarini ,duygularını,taleplerini burjuva egemenliği ve devleti içindir.AKP-CHP vs benzerleri her zaman bu sitemin bir parçasıdır…….Sömürü varlığı oldukça eşitlik,hak,hukuk ,demokrasi olmaz..Savaş,kargaşa,açlık olur….
Saygılarımla
Mehmet Çobanoğlu
Yüreğinize sağlık hocam çok güzeldi
Saygılar usta kaleminize
Bugün devasa binalardan yükselir bakışlar
Değişti mi hayır, artıkça arttı çağda cakalar
Şiirlere, söylemlere, kutsal nakışlarla işlenir
Krallar, padişahlar, liderler, süslendikçe süslenir
Halkın dişine, tırnağına, insanlık fişlenir
Emek kutsalmış peh, hadi oradan, hep şişlenir
Değişmedi, değişmez hiçbir şey, gerçekler gizlenir
Asık surat, hiç yakışmazsın bilirim, insana
Ne zaman asık suratım gidip, gülüşler gelecek bana?
Umut var mıdır, söylemler riyakârca dolaştıkça
İsimler putlaştırılıp, kafalar dumura uğratıldıkça
Merhaba değerli dost nasılsınız
emeğinize ve kaleminize sağlık
güzel bir çalışma
yürekten kutlar saygılar sunarım
Bu şiir ile ilgili 20 tane yorum bulunmakta