Feride’ye…
aşktan geriye ne kalır?
kalırsa, yara kalır; kabuğunda her şeyin;
irinle mayalanır; gerisi ölüme saklanır…
susar, alnımda dağ izi hasret,
geceyle ayaklanan, ölü kuşlar gibi kalır…
…………………………………………..
yol kalır, yolculuklardan ya; terle karılmış, asfalt kokusu hem de,
kuyruklu, eski zaman söyleni gibi; içinde atlar yuvarlanır…
gök kalır; uç uca ekli uçurtma ipi;
ucunda, şimşek yiyen çocuklar; gözlerinde, salkım-saçak,
ilkbahar kalır…
çöl kalır; tanrı’nın yel günü, değişen yüzüyle; ölümün hemşehrisi,
kum zambağı; çöl çiçeği, deli menekşe, nergis…
ahhh… bi’ kerecik ölsem çiçeği; bozulsa bağım hayatla…
kalır, bin yutkuyla, bin sayfa, moleküler biyoloji;
aşkın, karşı konulmaz, târifsiz, onulmaz bileşiği…
…………………………………………..
toprağın köklerinde, sarı sabır;
dişleri sıkmaktan dökülmüş, kehribar,
yıldızları süpüren, mavi duman, akar sabaha,
sel gider, boğuk sözler kalır…
kupkuru kahır; ekmeksiz et gibi boğazımda;
ahhh… beni görmüyor kimse; solgun gülün tarifiyle yüzümü,
herkes, kendi gülünü yormaktadır;
herkes, beni gülüyor sanır…
…………………………………………..
ağacı buduyor rüzgâr; yere dökülüyor ‘ah’lar,
rüzgar, güneşi sever de; ağacın yaprağını kıskanır…
ellerim, kürek kürek çekmek ister, denizimi kıyıya,
benim bu kıyısızlığımı en iyi rüzgâr tanır…
kalırsa aşktan, geriye çamur kalır;
uyku da anılar gibi, çamura saplanır;
gözyaşım yürürken suya…
…………………………………………..
yara izi, ameliyat izi, narkoz fasilitesi;
ilkokul çocuğunun, resimli öykü gibi gülmesi,
gözlerime sürülmüş, telli cumartesi,
yağlı güneş yanığı; altından çıkan, kül çaresizliği,
sen; külden çıkardığım altındın,
yokluğun; sevmenin teselli ikrâmiyesi…
…………………………………………..
içim; kum denizi, havayla dolu içim,
her gün, uğultuyla, yeni çokluğa,
yeni yokluğa evrilen, yönünü değiştiren; çöl…
aklımda kumdan sorular kalır; düşünmek süpürgesi…
…………………………………………..
herkeste, kendi kederine eşmiş umut,
inceliği boyuyorum günlerdir;
sarma saran ellerin inceliği,
cep aynasında tıraş olanın inceliği…
dudaklarıma yapışık, parmaklarının kokusu kalır,
susan ağzının sorumsuzluğu,
gözlerinin ışığı yanar, sabahtan önce;
protokolde, yalanların önceliği…
dantelli bi’ pazar sabahının buğusu kalır; aynada,
insan, silmeye utanır, yalnızlığını aynalardan,
kucaklar dolusu sarılmanın; bahçe boşluğu;
özlem kalır…
…………………………………………..
rakının uzattığı şiirin içinden,
kınalı bi’ akşam getirir, el yeliyle sesini;
radyodan cızırtılar kalır, geceye,
kim ki tutmak ister yüreğimden, bıraktığın eli,
hâfızamda, şarabının şarkısı; dalgalı bakışın,
kuş yatağı; yamalı, yen örgüsü saçların kalır…
…………………………………………..
aşk; beni memeden alıkoydu;
sütü kesildi, ak kuşun boynu kirlendi,
kanla yıkıyorlar suyu; kan…
bi’ taşla, kaç kuşu eziyorlar,
cebimde, ne usturam var, ne de kurşun alacak param,
cebimde, eski değil, yaşlı;
bütün ceplerimde; derin, el kesiği,
yaramla aramı açsın diye şiir,
düz değil, yana taradım saçlarımı…
…………………………………………..
aşktan geriye; seni, ben diye görmenin tadı kalır,
adı kalır, giz gibi çizdiğim; ben diye ‘o’yduğum havaya…
…………………………………………..
kan diyorlar buna; yaranamaz içinden çıktığı cana,
her hecenin altında; bin emek, ter yarasında,
sesinin ünlediği boşluktan,
damlar eski hazirana…
onbir ay gider; haziran kalır…
…………………………………………..
konuşup, kurtaramadığımız sözler;
yüzünle baş başa…
düşümde, ölülerle konuşuyorum,
ölüm devam ediyor; susulan yerde,
bundandır, her hayat, bi’ gün, ölümü özler…
…………………………………………..
seni, cefâma yük gibi bindiren aklım;
şimdi, acıyı geriye kurup kurup,
eski bi’ film yürütüyor,
kopuk-yanık peliküle sürüne sürüne;
kör, kötürüm, buruşuk hayaller kalır…
…………………………………………..
sofradan, doymadan kalkınca, aşk oluyormuş demek;
bütün yemeklerin adı, bütün söz vermelerin adı;
(bi’ daha olmayacak anne…)
yıkık yüzümde sevginin sarayı; dolmayacak,
içimde gümbürdeyen, korunun bekçisi;
sen ol(may) acaksın…
ben ölür; sen kalır, aşktan geriye…
…………………………………………..
bakma güldüğüme, öldüğüme bakma,
benim de, yaşama yakın yerlerim var; mesâi saatlerinde,
insanlık dersinden sözlüye kaldırıldım; sen gidince,
seni ihbâr edecektim, tanrı’ya,
seni, kurşun diye sakladım;
unutmayı bilmeyen şakağıma,
ellerimin soğukluğu bundan;
cehâletimden kurtardım seni;
bundandır gülümsemesi kuşun;
düşününce, laf ebesi hâllerini,
işte ben; inanmıyorum, pozitif bilimlere,
çünkü, bilesin; tanrı da inanır, pozitif ölümlere…
…………………………………………..
aşktan geriye, işte bu kırık gövdem kalır;
boy ölçüştürebilmek için, kendimle, sâhici şeyleri…
ölçerek suyun boyunu; ölmek için,
yok yere, sevmek için; dünyayı ve hayırsız gerçeğini;
mum gibi yanan, gözlerimi eriten, şu gerçeği yâni…
…………………………………………..
aşktan geriye, fazla mesâide ölüler kalır…
seni ben; bi’ ölü kadar sevmiştim;
bi’ ölünün, yaşamı, bi’ dirinin, ölüyü sevdiği kadar…
8 Mart 2016 Salı / İstanbul
Halil IşıkKayıt Tarihi : 8.3.2016 14:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!