Ne Çok Hiç… Şiiri - Halil Işık

Halil Işık
52

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ne Çok Hiç…

Feride’ye…

aşktan geriye ne kalır?

kalırsa, yara kalır; kabuğunda her şeyin;

irinle mayalanır; gerisi ölüme saklanır…

susar, alnımda dağ izi hasret,

geceyle ayaklanan, ölü kuşlar gibi kalır…

…………………………………………..

yol kalır, yolculuklardan ya; terle karılmış, asfalt kokusu hem de,

kuyruklu, eski zaman söyleni gibi; içinde atlar yuvarlanır…

gök kalır; uç uca ekli uçurtma ipi;

ucunda, şimşek yiyen çocuklar; gözlerinde, salkım-saçak,

ilkbahar kalır…

çöl kalır; tanrı’nın yel günü, değişen yüzüyle; ölümün hemşehrisi,

kum zambağı; çöl çiçeği, deli menekşe, nergis…

ahhh… bi’ kerecik ölsem çiçeği; bozulsa bağım hayatla…

kalır, bin yutkuyla, bin sayfa, moleküler biyoloji;

aşkın, karşı konulmaz, târifsiz, onulmaz bileşiği…

…………………………………………..

toprağın köklerinde, sarı sabır;

dişleri sıkmaktan dökülmüş, kehribar,

yıldızları süpüren, mavi duman, akar sabaha,

sel gider, boğuk sözler kalır…

kupkuru kahır; ekmeksiz et gibi boğazımda;

ahhh… beni görmüyor kimse; solgun gülün tarifiyle yüzümü,

herkes, kendi gülünü yormaktadır;

herkes, beni gülüyor sanır…

…………………………………………..

ağacı buduyor rüzgâr; yere dökülüyor ‘ah’lar,

rüzgar, güneşi sever de; ağacın yaprağını kıskanır…

ellerim, kürek kürek çekmek ister, denizimi kıyıya,

benim bu kıyısızlığımı en iyi rüzgâr tanır…

kalırsa aşktan, geriye çamur kalır;

uyku da anılar gibi, çamura saplanır;

gözyaşım yürürken suya…

…………………………………………..

yara izi, ameliyat izi, narkoz fasilitesi;

ilkokul çocuğunun, resimli öykü gibi gülmesi,

gözlerime sürülmüş, telli cumartesi,

yağlı güneş yanığı; altından çıkan, kül çaresizliği,

sen; külden çıkardığım altındın,

yokluğun; sevmenin teselli ikrâmiyesi…

…………………………………………..

içim; kum denizi, havayla dolu içim,

her gün, uğultuyla, yeni çokluğa,

yeni yokluğa evrilen, yönünü değiştiren; çöl…

aklımda kumdan sorular kalır; düşünmek süpürgesi…

…………………………………………..

herkeste, kendi kederine eşmiş umut,

inceliği boyuyorum günlerdir;

sarma saran ellerin inceliği,

cep aynasında tıraş olanın inceliği…

dudaklarıma yapışık, parmaklarının kokusu kalır,

susan ağzının sorumsuzluğu,

gözlerinin ışığı yanar, sabahtan önce;

protokolde, yalanların önceliği…

dantelli bi’ pazar sabahının buğusu kalır; aynada,

insan, silmeye utanır, yalnızlığını aynalardan,

kucaklar dolusu sarılmanın; bahçe boşluğu;

özlem kalır…

…………………………………………..

rakının uzattığı şiirin içinden,

kınalı bi’ akşam getirir, el yeliyle sesini;

radyodan cızırtılar kalır, geceye,

kim ki tutmak ister yüreğimden, bıraktığın eli,

hâfızamda, şarabının şarkısı; dalgalı bakışın,

kuş yatağı; yamalı, yen örgüsü saçların kalır…

…………………………………………..

aşk; beni memeden alıkoydu;

sütü kesildi, ak kuşun boynu kirlendi,

kanla yıkıyorlar suyu; kan…

bi’ taşla, kaç kuşu eziyorlar,

cebimde, ne usturam var, ne de kurşun alacak param,

cebimde, eski değil, yaşlı;

bütün ceplerimde; derin, el kesiği,

yaramla aramı açsın diye şiir,

düz değil, yana taradım saçlarımı…

…………………………………………..

aşktan geriye; seni, ben diye görmenin tadı kalır,

adı kalır, giz gibi çizdiğim; ben diye ‘o’yduğum havaya…

…………………………………………..

kan diyorlar buna; yaranamaz içinden çıktığı cana,

her hecenin altında; bin emek, ter yarasında,

sesinin ünlediği boşluktan,

damlar eski hazirana…

onbir ay gider; haziran kalır…

…………………………………………..

konuşup, kurtaramadığımız sözler;

yüzünle baş başa…

düşümde, ölülerle konuşuyorum,

ölüm devam ediyor; susulan yerde,

bundandır, her hayat, bi’ gün, ölümü özler…

…………………………………………..

seni, cefâma yük gibi bindiren aklım;

şimdi, acıyı geriye kurup kurup,

eski bi’ film yürütüyor,

kopuk-yanık peliküle sürüne sürüne;

kör, kötürüm, buruşuk hayaller kalır…

…………………………………………..

sofradan, doymadan kalkınca, aşk oluyormuş demek;

bütün yemeklerin adı, bütün söz vermelerin adı;

(bi’ daha olmayacak anne…)

yıkık yüzümde sevginin sarayı; dolmayacak,

içimde gümbürdeyen, korunun bekçisi;

sen ol(may) acaksın…

ben ölür; sen kalır, aşktan geriye…

…………………………………………..

bakma güldüğüme, öldüğüme bakma,

benim de, yaşama yakın yerlerim var; mesâi saatlerinde,

insanlık dersinden sözlüye kaldırıldım; sen gidince,

seni ihbâr edecektim, tanrı’ya,

seni, kurşun diye sakladım;

unutmayı bilmeyen şakağıma,

ellerimin soğukluğu bundan;

cehâletimden kurtardım seni;

bundandır gülümsemesi kuşun;

düşününce, laf ebesi hâllerini,

işte ben; inanmıyorum, pozitif bilimlere,

çünkü, bilesin; tanrı da inanır, pozitif ölümlere…

…………………………………………..

aşktan geriye, işte bu kırık gövdem kalır;

boy ölçüştürebilmek için, kendimle, sâhici şeyleri…

ölçerek suyun boyunu; ölmek için,

yok yere, sevmek için; dünyayı ve hayırsız gerçeğini;

mum gibi yanan, gözlerimi eriten, şu gerçeği yâni…

…………………………………………..

aşktan geriye, fazla mesâide ölüler kalır…

seni ben; bi’ ölü kadar sevmiştim;

bi’ ölünün, yaşamı, bi’ dirinin, ölüyü sevdiği kadar…

8 Mart 2016 Salı / İstanbul

Halil Işık
Kayıt Tarihi : 8.3.2016 14:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Halil Işık