Nazlıcan(çocuk) Şiiri - Hayrettin Taylan

Hayrettin Taylan
1968

ŞİİR


23

TAKİPÇİ

Nazlıcan(çocuk)

Henüz on yaşına yeni gelmişti Nazlıcan...Annesi babası çalışıyordu.Okula servisle gidip geliyordu.Evin tek çocuğuydu.Sabahçıydı.Yorgun ve moralsiz bir şekilde eve vardı.
Soğuk ve karanlık bakışlarını odasında gezdirdi. Annesi olsaydı sarılacaktı.Belki moralim düzelir diye içlendi.Okul kıyafetlerini çıkardı.
Buzdolabından bir şeyler aşırdı. Nice yarınlar doğdu, hesapsız, sorgusuz anlarda. Mutsuz bir şekilde koca evde yalnız dolaşmaya başladı.
Bu sana 'Son çağrım' gel, yüreğimin mutlulukları …Mutluluk duymadı, hüzünleriyle kol kola evde dolaşmaya başladı.
Neydi beni bana bağlayan uyumsuzluk? .Tüm gövdemin yörüngesini yalnızlığa çevirişim nedendir? Her çocuk benim gibi yalnız ve mutsuz mu? Dertlerimi derledim,biraz ağladım gözyaşlarımı gören var mı ki?
Hiçbir şey yapamıyordu. Bilgisayarın düğmesine bastı…Ve işte dünyalara dünya sunan sanal bir kaçışa yelkenlerini indirdi.
Bataklıkta sunulmuş bir umut, rüzgâr ve güneşe hasret kalan huzurun definesini arıyordu Nazlıcan.
Biraz kafa dağıtmak istedi.Msn açtı kimse yoktu. Oyun oynadı biraz ama oyunlar da sarmadı. Bir sohbet sitesine gireyim dedi. Can sıkıntımı orası kaldırır diye düşündü. İlk kez giriyordu sohbet sitelerine.Nazlıcan
Rumuzuna bir anda onlarca kişi selam vermeye başladı.Kalakaldı bir anda.
Onlarca erkek onla tanışmak istiyor, hatta farklı istekleri olanlar vardı.
Nazlıcan şaşkın şaşkın seviyeli yazanlara cevap vermeye çalışıyordu.
Sohbet çoğu zaman kısa bitiyordu.Yaşını sorunca 10 yaşındayım diyince çoğu bırakıp gidiyordu.Çocuk sitesinde değildi genel bir sohbet sitesine girmişti.Bir defnenin yalnızlığında avare gönlü gözlerinin okuduğu anları yaşıyor,bu dünyanın büyüsü hoşuna gidiyor,mutsuzluklara bir anda kayboluyor gibiydi
Sedef gülüşlerin çoğalırken, “erkek “ sözcüğü beyninde farklı algıların sözlüğü oluyor. Bende artık büyüdüm ve 10 yaşındayım.Aşk denilen,sevmek denilen gizemli dünyanın aynasında ben de taranmalıyım dercesine içlendi durdu.
Yaşı küçük diye kimse ciddi arkadaş olmak istemiyordu. Yazan çok ama arkadaş olup msn veren yoktu.
Annesinin odasına gidip onun makyaj malzemesiyle süslendi.
Bir yaramazlık denemesi yapacak belli her halinde. Süslenmiş,makyajla tam genç kız havası vardı. Sohbet odasına yeniden girdi.Rumuz:Nazlıcan 18 diye…Bu sefer yoğun yazışmalardan ciddi yazışmalar içinde kayboldu. Kral34 adlı rumuzla bir saati aşkın sohbete daldı.Hatta sohbet odasından çıkıp msn de yazışmaya başladı.
Kral34 da İstanbul’da oturuyordu.Nazlıcan’a çok uzak değildi. Nazlıcan,yaşım 18 ve lise 3 gidiyorum demişti.Kral34 ise lise mezunu işsiz hatta birkaç sabıkası olan 24 yaşındaki biriydi.Amacı yine belli gibiydi. Msn sürekli cinsel ağırlı mesajlar yazıyordu. Nazlıcan:- Öyle ayıp seyler yazma bak seni silerim dedikçe yazmayı keserdi.
Nazlıcan:- Adını öğrenebilir miyim?
Kral34:- Mertcan.
Nazlıcan:- Yaş
Kral34:- 21
Nazlıcan:- İş ve semt
Kral34:- Üniversitede okuyorum.Mimarlık bölümü 3.sınıf. Semt Kadıköy
Yanılmanın döşeğindeki yalanlar bir bir sıralanıyor,sanal alemin zehrini akıttığı yeni anlardı. Ben beyaz düşleri severim,diye beyaza olan siyah katmalar ondandır. Siyah bakan gözlerin, karanlık amaçları beslediğini düşünmemişti.Çalışan bir ailenin tek çocuğuydu.Büyümüştü diye evde artık yalnız kalmasında sakınca görülmemişti.Annesi 17 gibi eve gelirdi.
Nazlıcan artık sanal bir hoşluğun boşluğunda kendi iç dünyasıyla kumar oynuyordu.Bilinçsizce..Farkında değildi ki.Meleksi dünyasında hep iyi niyetler,sevgi,ilim vardı.Onun için bu bir mutluluk oyunu.Onca dizide izlediği aşk oyunu gibi bir şeydi. Kral34 msn deki yakışıklı fotoğrafını görmüş,o da üniversitede okuyan halasının fotoğrafını koymuştu.Kral34 da kendi fotoğrafı değildi ki…Yalanların akışı tüm hızıyla karanlık sular eşliğinde akıyordu.
Kral34:-Yarın, aşk günün olsun bebeğim. Kopar içini sıkan kelepçeleri. Ruhunun labirentlerinde yeni aşk yolculuklara çık. Yalnızlığın duraklarında mutsuz anlarını bitir,tanı beni.Sınavda çözemediğin bir soru gibi bakma öyle gel tanı beni.
Nazlıcan ,kral34 böyle güzel yazdıkça ona karşı güveni artmaya başladı.Demek ki üniversiteli bu çocuk yoksa böyle güzel şeyler yazamaz.
Kral34 ise başka yazarın cümlelerini kesip yolluyordu.Bu sanal dünyanın her şeyi boşluğun pis kokularını arıtıyor gibiydi.

Nazlıcan ile Kral34 günlerce,yazışmaya devam ettiler.Nazlıcan,okuldan gelir gelmez Mertcan ile yazışırdı saatlerce hatta o kadar sohbete dalardı ki bir şeyler yemeyi unutmuştu.

Yaşamın kaypak hazinelerinden, hiç söylenmemiş, asla söylenemeyecek nice sözcüklerle birisini kandırma anı gelip çatmıştı. Mertcan artık kötü emelini gerçekleştirme için çırpınıyordu.
Nazlıcan sitemlerini rüzgârların sırtına yükleyerek sanal yalanının büyüttüğü çıkmazın içinde son çırpınışa doğru çocuk yüreğiyle açılmıştı. Yüreğimdeki fırtınalar çocukça,masumca, zararsıza; ama biraz uçuktu.
Mertcan ‘a o kadar güvenmişti ki çocukça bir düşünceyle bir şey olmaz sanırdı.Yalnız bana kızar diye korkuyordu.Yaşını küçük söylemişti ya.
Mertcan ‘ın ısrarla görüşelim Camlıca ‘da bir çay içeriz sohbet ederiz geri döneriz demelerine dayanamadı ve tamam dedi.
Yağmurlu bir ilkbahardı. Sağnak sağnak yağmur yağıyordu.Her yer yarı karanlıktı.Nazlıcan,okuldan gelmiş,yine annesinin makyaj malzemesiyle süslenmiş kendini süslü ve genç kız göstermek için her şeyi yapmıştı. Daha yeni aldığı cep telefonu çaldı. Arayan Mercan’dı.
Mertcan:- Nerdesin sizin evin yakındaki parkın orda arabada bekliyorum.
Nazlıcan:-- Tamam beş dakika içinde ordayım…Her yağmur tanesi sağa sola savurarak melek kızım gitme diye şiddetini artırıyordu.
Nazlıcan,pembe şemsiyesi altında arabaya binmişti artık.Mertcan,onu görür görmez,sarıldı,hatta zorla dudaklarından öptü.
Mertcan:- Sen 18 ‘ den daha küçüksün gösteriyorsun.Gerçi ne fark eder ki benim için.
Nazlıcan:--Yaş sorun etme de,sen resimdekine hiç benzemiyorsun,tavırların çok küstah.Msn de o kadar edebi ve güzel konuşuyordun.Burda hep argo, kabasın.
Mertcan:- Sana be kızım,ben benim işte bu da yeni versiyonum.
Saç sakal birbirine karışmış,hani psikopat tiplemeleri tamamlayan biriydi Mertcan.
Arabanın bütün kapıları kitlenmiş, hızla gidiyorlardı.Nazlıcan arkada ağlıyor,sağnak yağmur,gözyaşları ,acılar bir aradaydı.
Mertcan ise arabesk bir müzik çalarak hızlıca tenha bir yere gitme çabasında.
Yüreğinde büyüttüğü akrep sevginin zehrini akıtmaya gidiyordu.Bir yılandan daha sinsi ve vicdansızlıklarla.
Polonezköy ormanlarına geldiklerinde, Nazlıcan’ı spreyle bayıltıp emelini gerçekleştirmesi zor olmadı.
Henüz on yaşında,henüz dudaklarına yağmur suyu dışında hiçbir şey dokunulmamış,henüz melek,henüz bütün güzellikleri içinde,henüz su kadar saf,bir o kadar masumdu.
Masum bir bıçaktan bir anın bedeli kesilmişti.Sevginin kanlı zincirlerine vurulmuştu bir yürek, bir beden.Dünyasını,geleceğini sormaya,sorgulamaya yürek bile dayanmıyordu.

Mertcan,dahası aşağılık diye tarifsiz kötülüklerin yüz karası,Nazlıcan’ı zevk sofrasında kullandıktan sonra ormanın ortasında bırakıp kaçmıştı.
Nazlıcan uyandığında yağmur da şiddetini azaltmıştı.Bu manzarayı ıslatmamak için bir ormanın içinde ağlayan gencecik bir kız…
Gözyaşları yağmurla kardeş,teninde akan kanın ederini,kederini sorgulayamıyor.Ne olduğunun farkında bile değildi.Kendine bir türlü gelemiyordu.Ne oldu bana anne..
Hangi anne bu manzaraya dayanır ki? Annee … diye bağırıyor,ağaçların yaprakları hışırtısıyla söyle kızım diyordu.
Parçalanmış pembe eteğiyle ellerini kurumaya çalışıyor,gözyaşlarıyla yağmur yarışıyorcasına etrafında küçük bir gölet oluşturmuştu.

Nazlıcan,çamurla,acılarla,kanla,hatalarla dolan küçük gölette ellerini yıkadı..Toparlanamıyor,annesinin işte çıkma vakti…Çantasını yanında bir türlü hatırlayamıyor.Orada kalakalmış,ağlamak dışında bir şey yapamıyordu.Bana ne oldu ki? Bunu bile düşünemiyor.Henüz on yaşında küçük bir melek…
Annesi eve geldiğinde Nazlıcan yoktu .Hemen cepten aradı. Cevap yok.
Komşuların hepsine baktı. Kocasını aradı.Herkesi,her yere baktı.Nazlıcan yok..Annesinin gözyaşları,Nazlıcan’ın gözyaşları ve yağmur her şeyi anlatıyordu.
Yüzün kez aradığında Nazlıcan alo dedi yeniden bayıldı yere düştü.
Ailesi son çare olarak, telefon şebekesini arayarak sinyalden yerini tespit ettiler.
Güneş bu anı görmemek için kapanmıştı, yalnız bir yıldız vardı,bir de yıldızı sönen Nazlıcan..
Ailesi Nazlıcan’ın yanına vardıklarında her yer çamur, karanlıktı.Nazlıcan yarı baygın, bir şeyin farkında değildi.Tecavüze uğrayıp ormana bırakıldığının farkında bile değildi.
Annesinin çığlıklarını bütün dünya doydu. Ağaçlar,yemyeşil otlar,akan kan,gözyaşları, acılar, her şey kendinden geçmişti.
Nazlıcan yaşıyordu tek teselli buydu.Nasıl bir yaşamaksa bundan sonrasını hangi mutluluk,hangi sevgi, hangi vicdan paklar bilinmezdi.

Hayrettin Taylan
Kayıt Tarihi : 12.4.2009 14:18:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hayrettin Taylan