Nazlı Gelin Şiiri - Mahmut Çuhadar

Mahmut Çuhadar
68

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Nazlı Gelin

Yer Makedonya bin dokuz yüz on iki yılıydı
Yeni gelen küçük kız bebeğin adı Nazlıydı
Annesi İbişoğlu kızı Fatma, babası Çakırın Ahmet
Nazlı daha bebekken Balkan’da koptu kıyamet
Kızına doyamadan babası seferberliğe uydu
Giderken içinde dert karısı ve çocuğuydu
Sağ salim dönmesi için dualar etmiş edilmişti
Ancak yokluğunda köyü Yunan toprağına katılmıştı
Ahmet terhis edilmedi Balkan Savaşından sonra
Oysa ara verilmişti Osmanlı mülkünde savaşlara
Askere ihtiyaç varken terhis de elbet olmazdı
Bugüne ulaşan aziz Vatan da belki bulunmazdı
Ahmet askerdi Çanakkale’de şehadetine kadar
Büyük harp nice Ahmet’i eritmişti azar azar
Nazlıcık babasını hiç tanımadan yetim kalmıştı
Annesini hem anası hem de babası bilmişti.

Kavala’ ya yakın Mincinoz Köyünde yaşıyordu
Babasının eksikliğini hep yüreğinde taşıyordu
Mahzun küçük bir kızdı annesinin yanında
Balkan Türk’e çileydi Nazlı kendini bildiğinde
Kardeşine yaslanmıştı genç dul Fatma Hanım
Kızı onu dünyaya bağlayan tek varlıktı sanırım
Balkan zordu artık Türk’e kanat germiyordu
Beklenen Türk ordusu da bir türlü gelmiyordu
Yunan bayrağıyla dokuz yüz yirmilere gelindi
Rum’un Anadolu’dan atılışı kurtuluş bilindi
Lakin ordu bir türlü serhat Edirne’yi aşmıyordu
Kangren olmuş yarayı süngüsüyle deşmiyordu
Göç lafı dolanır oldu sonunda Nazlının köyünde
Bilmeden fırtınalar kopuyordu küçücük yüreğinde
Sonunda gerçek oldu göç edilecekti Anadolu’ya
Bu vedaydı Yunan Makedonya’sında Osmanlıya
Fatma Hanım erkek kardeşiyle göçmeyi yeğledi
Yurdunu terk ederken boynu bükük sessizce ağladı
Samsun’a gidilecek denmişti Kavala Limanından
Ya da Türk vaz geçecekti dininden imanından
Denkler bağlandı yaşlı gözler veda etti evlerine
Şimdilik gidiyorlardı dönmek üzere köylerine
On iki yaşlarındaydı Nazlı yurdunu terk ettiğinde
Babasızlığına birde yurtsuzluk eklendiğinde.

Uzun vapur yolculuğu sonunda Samsun’a varıldı
Zaman dokuz yüz yirmi dört yılının bahar aylarıydı
Tütün ekecekleri bir köye iskân edildiler Bafra’da
Şükür yemek ekmek olacaktı kurdukları sofrada
Nazlı çalışıp durdu ekmek parasına katkı için
Bildiği tek işçilikti köyün diğerleri gibi tütün
Nazlı büyüdükçe ak pak güzel bir kız olmuştu
Mahzun güzelliği çokça ilgi uyandırmıştı
Köyün toprak varsılı Esiroğullarına tütün diziyordu
Bu arada evin oğlu Hasan’ın ilgisini de seziyordu
Hasan türlü oyunlarla Nazlı’dan vazgeçirilmeye çalışıldı
Ama o herkese karşı yüreğindekinden yana tavır aldı
Küçük yetimin talihi gülmüş Hasan’la evlenmişti
Evin dördüncü oğlunun da yuva kurması sağlanmıştı
Diğerleri gibi bir takım beşibiryerde takıldı düğünde
Kendini güvende hissetmişti genç kız Hasan’ın yanında
Günler günleri kovaladı Nazlı Gelin hamile kalmıştı
Yıl otuz beşte evin ilk erkek torunu Halil gelmişti
Mutluydu kimsesiz Nazlı huzurlu hissediyordu
Bir tek sık gelen baş ağrıları onu rahatsız ediyordu
İki yıl sonra bu kez bir kızları oldu Nazlıyla Hasan’ın
Necmiye koydular adını hep ağlayan küçük kızlarının
Kızları daha dünyaya gelmeden Hasan hastalanmıştı
Göğsünde bir yara çıkmış, ince hastalığa yakalanmıştı
Hava değişimi için yaylaya temiz havaya gönderdiler
Ancak dokuz yüz otuz sekizde kötü kadere boyun eğdiler
Hasan henüz otuz yaşında bile değildi göçüp gittiğinde
Ardında bir dul iki yetim ve tertemiz bir isim bıraktığında.

Dünya başına yıkıldı Nazlının kocasını kaybetmişti
Babası anası şimdi de kocası onu bırakıp gitmişti
İki çocuğuna sarıldı sıkı sıkı ailenin kanatları altında
İki yetimiyle dulluğun sıkıntısını taşıyordu sırtında
Küçük kaynı Mehmet’e nikâhlanması konuşulur olmuştu
Mehmet’i kenara çekip “sen benim kardeşimsin” demişti
Çabuk vazgeçildi bu izdivaçtan zamanın kötü âdetinden
Bilmezlerdi Nazlı yaralıydı yitirdiği Hasan’a hasretinden
Bu kadar yükü taşıyamadı zayıf Nazlı Gelin hastalandı
O zaman sıkça görülen bağırsak hastalığına yakalandı
Önemsenmedi geçer dendi doktora bile götürülmedi
Günden güne kötüleşti gelin hiç iyileşme görülmedi
Kader diye görülürdü o dönem hastalıklar ölümler
Herhalde daha bir değersizdi oğullara göre gelinler
Altınlarını bozdurup doktora gitmesi teklif edildi
“onlara dokundurtmam çocuklarımın” diye reddetti
Eltisi Esma bakmıştı ona gocunmadan zor gününde
O da Hasan gibi otuzuna varamamıştı öldüğünde
Kader denilen şey çok zalim davranmıştı Nazlı Gelin’e
Onca kayıp birde iki çocuk sığmıştı kısacık ömrüne
İki yetim şimdi öksüz de kalmışlardı koskoca alemde
Oğlu Halil annesini azıcık hatırlıyordu ölüm gününde
Çocuklar ne anne ne baba sevgisi tatmadan büyümüştü
İki kardeş annelerinin cansız bir resmini bile görmemişti
Anneannemdi Nazlı Gelin annemin hatırlayamadığı
Bilmeden özlediği bir kerecik olsun sarılamadığı
Nazlı şimdi büyütemediği çocuklarıyla ebedi bir konakta
Eldavut eski mezarlığında Hasan’ın ayakucunda uyumakta...

Mahmut ÇUHADAR- Kasım 2012

Mahmut Çuhadar
Kayıt Tarihi : 6.11.2012 12:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Annemin bile hiç tanımadığı anneannemin hazin hayat hikayesidir.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mahmut Çuhadar