NAZIM’IN EVİNE GİDERKEN
Bin bir türle,
Bir yere ait olamıyor insan,
Ya kısa sürüyor zevkler, hisler, ebelemeceler ve neşe
Avuçlarındaki çizgilerden,
Kaderini okutuyor falcılara,
Karanlık bir odanın mumluğunda kesiliyor kaderim,
Kandan başka ne akar ki,
Sancısız geziyor aşıklar,
Hiç mi canları acımaz,
Kalpleri kaç odacıklıdır,
Kaç köprüsü yıkık aynaları vardır,
Kendini daha keskin ve sivri biliyor gündüz,
Sivri yerine sevgi demeyi ne çok isterdim,
Biran önce gece olsun demekten,
Başka ne gelir mavinin elinden,
İrin kaçmışken gözlerime,
Dün akşam komşum ölmüş,
Alacaklıydı benden veremedim üstümdekini,
Kliseyi de pek sevmezdi,
Cami nasıl bir yerde derde,
İç çekerdi,
Şimdi ona versem parayı,
Yok hayır boşver,
Köpeklerle daha çok konuşurdu,
Tüm gün sokaklarda et dağıttım,
Bir köşede rastlaşırız diye çok inandım,
Elimdeki kitabın satırlarını okumadan atlıyordum,
Ne arıyorsam artık,
Şimdi bir durağın önüne geldim,
Yenisahra,
Hem Yeni hem Sahra,
Çöl değildi ama yeşil de değildi,
Her tarafta şehit sokakları vardı,
Ailesi her gördüğünde gururlanan,
Okununca üzülen,
Zamanla sadece bir isim olarak bakılan,
Hastahane durağından karşıya baktın mı,
Ölmüş komşumun anısı trafikte kalırdı,
Sanki ölmeyi o seçmemiş gibiydi,
Kanlı postlarıyla rengarenk elbiseler,
Kimi parlak kimi mat,
Hep bir ağızdan,
Kaptan arka kapıyı aç,
Beton yığınlarının arasında Medeniyet zımbırtısı,
Bunca şey Kadıköy’e yolu düşen,
Nazım’ın evine giderken,
Avuçlarındaki kaderime gidişimdendir.
Dikiş tuttura bilseydim,
Metinlerin gücü adına,
Nazım'ı da evinde görmek varmış' derdim.
İsmail Buğdaycı
Kayıt Tarihi : 24.2.2019 22:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!