- On beşinci ağıt –
(Mezopotamya Havzası – Dişi Irmak)
Dicle’ye varmadan vakur bir havza vardır. Naziktir, nazenindir, tatlıdır. Bunun için Mezopotamyalılar bu nehri hep dişi görmüşler… Hep bir bayan edasıyla yaklaşmışlar Dicle’ye … Kız çocuklarına onun adını vermişler…
Dicle’den Zağroslara kadar ağlayan lalelerin gizemiyle yeşerir çimenler. Geniş ovanın sonsuz bereketi Dicle’yi kabartıp taşırır. Öyle ki Kurna ‘da sevgiliyle (Fırat’la) birleştiğinde artık vuslat tamamlanmıştır…
Bir çölü yaran ve yardıkça can veren Dicle; çöllere bereketli bir hilal şekli verir. Mezopotamya sümbülleri kayaların diplerinde gizemli kokular sunar. İsmi sanı olmayan çiçekler derin ve efsuni kokular sunarken öte yandan siyah güller açar Halfeti ‘de. Kar tanesine benzeyen peygamber çiçeği, yine bu kadim coğrafyanın renkli florasını süsler.
Diyarbakır’dan Ninova’ya kadar uzanan çölde Fırat’ı arayan Dicle’ye; lavlavuk çiçekleri ile zîgelok, xerdek, şilan, hebogurmo, berrû ve guldexûn çiçekleri eşlik eder. Bu çiçeklerin yaydığı büyülü kokuları ile Mezopotamya güneşinin Dicle’de oluşturduğu gümüşi suyun ve aydınlığın içinden çağımıza armağan edilmiş bir sevgili çıkar, adı Nazende…
Nazende, Mezopotamya Havzası’nın sanrılı ovasında göründüğü bilinen aşkın ismidir. Nazende bir çöl güzelidir ve tarihi cebinde taşıyarak yüzümüze serper.
Örneğin ben Nazende’den öğrenirim ‘’Yaratılış’’ ı ve ‘’Büyük Tufan ‘‘ı. Mesela Mezopotamya Bilgesi Ea’nın Gılgamış’a verdiği sırrı: ‘’ – Kamış çit! Kamış çit! Duvar! Duvar! Kamış çit dinle! Duvar anımsa! ‘’
Ben tufan koptu sandıkça Nazende bana tufanları öğretir. Ki boranımı gülümseyerek karşılayabileyim diye. Yaktıkça beni Nazende, yanmamayı öğrendim bile …
Ben Nazende’den öğrenirim Semiramis’in sıla hasretini. Babil'in asma bahçelerinde aşkın taraçalandığını …
Nazende’den öğrenirim yanarken gülümsemeyi, boğulurken saframdan türkü yakmayı, ölürken sevda sevda terlemeyi.
Şimdi ellerimi tut Nazende. Neşet etmişliğinden tutayım gayrı mutluluğu.
Nazende! Çiçek dediysem sensin ve renklerinin hükmüne beni de ekle.
Nazende! Ölmek üzere olan umuduma Semiramis’in asmalarını yükle.
Nazende! Hatırın için yaşadığımı biliyorsun, beni umutsuz eyleme. İkrar et sükut etme, Binevşin yaprağından berrînin tasına dolan efsunu yay evrene, ki lalezârı cemaline yerleştirsem, yavan kalır yine de.
Beyan-ı hâlim olmaz hiç, sen zar-û perişan olma diye. Sen handansın zar etme, sen rânasın bed-i cihan etme.
Nazendem! Şeb-i yeldamsın, aşk-ı mahcurumsun. Tenha bulsam seni, perdelerini açamam. Divane oldukça ben, perdeleri kapattın Nazende.
Nazende! Beyan-ı halimsin, handanım, nihalimsin… Sen göründükçe Dicle’nin gümüşi sularında, ben yüzerim oralarda.
Dünya durdukça …
Kayıt Tarihi : 14.1.2015 15:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!