NASRETTİNCİK İLE
UÇAN SIPASI KARAKAÇANCIK UZAYDA
Çocuklarımızın hayal dünyasını geliştirmek için düşsel öyküler.
KARAKAÇANCIK’IN DOĞUŞU
O sabah Nasrettin Hocanın oğlu Nasrettincik için farklı bir sabahtı. Ona göre belki de dünyanın en güzel sabahıydı. Çünkü artık bir sıpası olacaktı.
Nasrettincik, adını Karakacancık koyacaktı sıpasının. Karakaçancık büyüyecekti. Nasrettincik ona babası gibi ters binecekti. Sıpasını gideceği yöne yöneltmek için onun kuyruğunu kullanacaktı.
Doğduğu gün boynuna sarıldı, sıpasını öptü öptü öptü Nasrettincik. Uzun kara kulaklarını sevdi, okşadı.
– Ne güzel şeysin sen Karakaçancığım! Ne güzel boynun var, ne güzel kulakların! ..
Kuyruğunu salladı keyifle Karakaçancık.
– Bunu da sev Nasrettincik, bunu da sev… diyordu sanki.
Nasrettincik onu da sevdi. Yani Karakaçancığın kuyruğunu…
Küçük sıpa çok mutluydu. İyi ki doğmuştu. İyi ki böyle bir sahibi olmuştu. Durun bakalım, onunla ne güzellikler yaşayacaklardı…
Eğer annesi babası izin verseydi, o gece sıpasıyla birlikte yatardı Nasrettincik. Tabii ki izin vermediler. Bir sıpa, bir insanın yatağına girer miydi hiç? Olacak iş miydi bu? Bir çocuk da ahırda hayvanlarla yatamazdı.
Ne hayaller kurdu o gece Nasrettincik yatağına girince, bilemezsiniz… Acaba sıpası ne kadar zaman sonra binilecek kadar büyüyecekti? Onunla nerelere gidebilecekti? Ne serüvenler yaşayacaklardı?
Böyle düşünürken dayanamadı, yatağından çıktı. Usul adımlarla evlerinin ahırına indi. Orada bir idare lambası yanıyordu. İdare lambası hafif aydınlatıyordu ahırı.
Nasrettincik, gözlerini anne eşek Karakaçanla yavrusunun bulunduğu köşeye dikti. Baktı baktı… Bir şey göremedi.
– Karakaçancık… diye fısıldadı.
Fısıltısına yanıt gelmedi.
Biraz daha yükseltti sesini küçük oğlan.
– Karakaçancık… Orada mısın?
Bu kez yanıt geldi.
– A i…
Canııım… Sesi ne kadar zayıftı bunun… Acaba daha çok küçük olduğu için mi? Yoksa çok terbiyeli olduğundan, ananesini uyandırmamak için mi usulca anırmıştı?
Nasrettincik sese doğru yürüdü. O zaman gördü loş ışığın altındaki Karakaçancığı. Yanına gidip çömeldi. Başını, sırtını okşamaya başladı.
– Seni seviyorum Karakaçancığım… dedi.
– A-i… dedi o da. Eşekçe “Ben de seni seviyorum,” demekti her halde bu a-i.
Nasrettincik:
”Ayağa kalkabilecek misin sevgili sıpam? ..” diye soracaktı. Sormasına kalmadan Karakaçancık dört ayağının üstüne dikiliverdi. Bu haliyle küçük bir dev adama benziyordu.
Küçük oğlan bunu sıpasına söyledi. Çok tuhaf bir şekilde anırdı Karakaçancık. Herhalde bu da onun keyifle gülmesiydi.
– Yürüyebilir misin?
– Bu soru üzerinde ahırın içinde sıçraya sıçraya dolaşmaya başladı küçük sıpa. Buna çok sevindi Nasrettincik.
– Aferin aferin! diyerek el çırptı.
– Sırtına ne zaman binebileceğim?
Küçük eşeğin yanıtı çok ilginçti. Yanına geldi, belini eğdi.
– Bin… der gibiydi.
– Daha çok küçük değil misin?
– Ai ai…
– Bin sen, bin… diyordu galiba.
– Bir yerin incinmesin!
Anne eşek de:
– Aaa-iii… dedi.
Bu ne demek oluyordu şimdi?
– Biz insan oğlu muyuz ki yıllar geçsin büyümemiz için. Sen sırtıma binmeye bak. Benim Karakaçancığım seni göklerde bile uçurur şimdiden…
Böyle mi demek istiyordu acaba Anne eşek?
– Göklerde mi? Yok canım… O kadar da değil.. dedi Nasrettincik. Ama bunu söylerken de Karakaçancığın sırtına atladı. Ana eşekle sıpası tarafından bir daha azarlanmak istemiyordu.
Nasrettincik kendini sıpanın sırtında buldu. Ama ters bir şekilde… Tıpkı babasının Karakaçan’ına bindiği gibi…
Aaa! Gerçekten gökyüzündeydiler şimdi. Karakaçancık’ın bir çift kanadı vardı şimdi. O kanatları kuşlar gibi açıp kapattıkça yıldızlara doğru yol almaya başlamışlardı.
Biraz yol aldıktan sonra sordu Karakaçancık:
– Nereye gidiyoruz?
– Bilmem… Sen nereye istersen.
Önce yeryüzüne baktı Nasrettincik. Aşağıda evler yan yana dizilmiş kibrit kutularına benziyordu. Sonra gökyüzündeki yıldızlara dikti gözünü.
– Bak, şurada bir yerlerde, küçücük bir yıldız var galiba. Oraya gidelim.
– Tamam! dedi Karakaçancık. “a-i”li bir şarkı tutturarak o yıldıza doğru kanat çırptı.
Bu yıldız Kuzular Yıldızı’ydı. Nereden bilecekti Nasrettincik, nereden bilecekti Karakaçancık, orada ilk serüvenlerini yaşayacaklarını. Orada kuzuları kurtarmak için hain kurda karşı savaşacaklarını? ..
Umarız başlarına kötü bir şey gelmezdi. Ancak her iş ummakla yolunda gitmiyordu. Kendilerinin de dikkatli olmaları gerekiyordu.
20.
Nasrettincik ile Karakaçancık
KUZULAR YILDIZINDA ZALİM KURDA KARŞI
Kuzuları bilirsiniz. Dünyanın en sevimli yaratıklarıdır onlar. Arkadaşım İlker, “Çocuklar evlerinde kedi köpek besliyorlar da, niçin kuzu beslemiyor? Bunu anlayamıyorum,” diyor. “Yoksa herkesin annesi de benimki gibi kuzuları sevmiyor mu? ”
“Bunu annen daha iyi bilir,” dedim ona.
O da kuzuları sevmediğini annesine söylemiş zaten. Buna çok üzülmüş annesi.
“Nasıl sevmem o yaramazları! ” demiş. “Çocukken benim de bir kuzum vardı. Hiç peşimden ayrılmazdı. Okula bile benimle gelirdi…
İlker’in annesi o zamanlar köyde yaşıyormuş. Sonraları kente taşınmışlar.
“Kentte, apartman dairelerinde kuzu nasıl beslenebilir? Diyormuş şimdi. Her şeyden önce daire komşuları izin vermezmiş buna.
Bir de şunun için izin vermiyormuş İlker’in annesi, onun kuzu beslemesine:
Kendisinin kuzusunu bir kurt yemiş. Çok ağlamış buna. Bugün olmuş, hala düşerinde görürmüş kuzusunun acı sonunu. Oğlunun da bir kuzu için üzülmesini istemiyormuş.
Son zamanlarda pek kuzu görünmüyor ortalarda. Bunun nedenini bilmiyordum.
“Sen biliyor musun Karakaçancık? ” diye sordum. O da bilmiyormuş.
Son yıldız gezimizde sorumuzun yanıtı kendiliğinden çıktı ortaya.
Kuzular yıldızına konduğumuzda:
“A-i a-i a-i…” diye sevinçle anırdı Karakaçancık.
“Ne oldu, niçin sevindin bu kadar? ” diye sordum ona.
“Kuzular Yıldızına geldik ya…” dedi. Kuzuları benim gibi çok severmiş meğer sevgili sıpam da.
“Nereden biliyorsun buranın Kuzular Yıldızı olduğunu? ” diye sordum.
“Şuradaki levhada yazıyor ya…”
Gösterdiği levhaya bakım. Çiçeklerle yazılmış bir yazıydı. Çiçeklerle yazılmış yazıları okumada üstüne yoktur Karakaçancığımın. Ben onun kadar iyi okuyamam çiçekten yazıları.
“Bu kadar da değil…” diyerek öteyi gösterdi.
Gösterdiği yerde bir sürü kuzu vardı.
“Me me me…” diye neşeyle meleşip duruyorlardı.
En öndeki iki kuzunun elinde bir pankart vardı. Pankartta şunlar yazılıydı:
“KUZULAR YILDIZINA HOŞ GELDİNİZ SEVGİLİ KURTARICLARIMIZ! ”
Sağıma soluma bakındım. Kimdi acaba bunların kurtarıcıları? Bizimle gelen birileri daha mı vardı?
Ai-ai güldü sıpacağım.
“Senin de kafan hiç çalışmıyor Nasrettincik,” dedi. “Onların kurtarıcıları biziz.
“Biz mi? Biz kimden kurtaracağız ki onları? ”
“Kuzular kimden kurtarılır?
“Kurtlardan mı? ”
“Tabii ki kurtlardan.
“Bu adada kurtlar mı var? ”
“Bilmem… Var her halde…”
Başkanları olduğu anlaşılan bir kuzu öne çıktı. Başındaki yünler kırmızıya boyanmıştı.
“Ben Kral Kınalı kuzuyum efendim…” diye konuşmaya başladı. “İzninizle sorunuza ben yanıt vereceğim.”
“Lütfen…” dedim.
Anlatmaya başladı:
“Biz dünyada yaşarken kurtların elinden kurtulmak için ne yapacağımızı bilemiyorduk. Bir gece Peter Pan bizim sürüye geldi.
— İsterseniz sizi kurtarabilirim bu kurtların elinden çocuklar,” dedi.
— Ne olur kurtar! Kurtar bizi Peter Pan! diye meleşerek yalvardık.
Çok iyi bir çocuktu Peter Pan. Ama o anda yanında kendisi kadar iyi olmayan bir pericik vardı. “Teneke Çıngırak’tı onun adı. Sanki kurnaz kurnaz gülüyormuş gibi gelmişti bana. Sanki bize bir oyun oynamayı kuruyormuş gibi gelmişti. Peter Pan’ın önerisi o kadar güzeldi ki, bunun üstünde durmadım.”
Sordum:
“E, sonra ne oldu? Nasıl geldiniz buraya? ”
“Bize uçmayı öğretti Peter Pan. Sonra da yumduk gözümüzü, açtık gözümüzü. Burada bulduk kendimizi.”
Mutlu görünüyordu ama yine de sesinde kaygılı titreşimler vardı?
“Terkedilmiş bir otlakmış burası. Yıllardır boşmuş. Sanki herkes bir gün bizim geleceğimizi biliyormuş gibi uğramamışlar, dokunmamışlar buraya.”
“E, kötülük neresinde bunun? ” diye sordum.
“Teneke Çıngırak’ı unutma,” dedi.
“Unutmadım… dedim.
“Biz unutmuştuk…” dedi Kral Kınalı kuzu. Bir gün çıkıp geldi bu Teneke Çıngırak denen kötü peri. Yanında Hain Kurt vardı. Onları görünce korkuyla kaçıştık.
Teneke çıngırak kurdu yıldızımıza bırakıp gitti. Sanırım bunu öğrenen Peter Pan cezalandırdı onu. Çünkü bir daha görünmedi.
“E… Kaçştınız… Sonra ne oldu? ”
O gün yakalanmadık kurda ama o günden sonra hep korku içinde yaşamaya başladık.
“Kurtar bizi Nasrettincik! ”
“Kurtar bizi Karakaçancık! ” diye meleşmeye başladı kuzular.
“Tamam tamam, kurtaracağız sizi..” dedim.
“Kurtaracağız…” diye anırdı Karakaçancık.
O zaman kuzuların hepsi birden üstümüzde geldi.
“Ya ya ya
Şa şa şa
Nasrettincik çok yaşa
Karakaçancık çok yaşa! ..” diye bağrışıyorlardı.
Bizi omuzlarına almak istiyorlardı ama ne yazık ki buna güçleri yetmedi. Çünkü hepsi de küçücük kuzulardı.
O zaman çaresiz sırtına Karakaçancık aldı onları.
Yine aynı şekdlde:
“Ya ya ya
Şa şa şa
Nasrettincik çok yaşa
Karakaçancık çok yaşa! ..” diye bağırarak adanın çevresinde dört tur attık.
Tur bittiğinde:
“Öldüm bittim valla…” diyordu Karakaçancık. “Keşke sıpa olacağıma kuzu olsaydım.”
Bu sözlere çok güldü kuzular.
“Şimdi işimize bakalım. Kuzuları kurttan kurtaracağız.”
Beni alkışladı kuzular.
Kral Kınalı kuzuya sordum:
“Ne zamanlar geliyor bu kurt? ”
“Her zaman…” dedi Kınalı. “Hatta şu anda bile yakınlarımızdadır belki.
Korkuyla çevreme bakındım. Öykünün kahramanı olmama karşın ben bile ürkmüştüm kurttan.
“Ne yapıyoruz? ” diye sordum Karakaçan’a.
“İzninle bu işi ben nallayayım,” dedi sıpacığım.
Seve seve ona bıraktım kurdu yakalama işini.
İçinizden bir gönüllü istiyorum,” dedi Kınalı Krala fılsıltıyla Karakaçancık.
Kınalı Kral, kuzularının üzerinde göz gezdirdi. İstenileni anlamış gibiydi kuzular. Korkudan büyümüştü hepsinin de gözleri.
“O zaman gönüllü ben olayım…” dedi Kınalı. “Ne yapacağım şimdi?
“Kurda seslen.
- Seninle anlaşalım, de. Her gün birimizi ye ama öbürlerimize dokunma. Korkuyla yaşamaktansa…”
Sıpacığımdan duyduklarını bağırarak aynen yineledi Kınalı Kral.
“Hain kurt! ”
“Efendim kınalı kuzu… ”
“Seninle anlaşalım. Her gün birimizi ye ama öbürlerimize dokunma.
Keyifli bir kahkaha duyuldu. Bu kahkaha kurdun kahkahasıydı.
“Bugün bana kendini yedirmek isteyen gönüllü kim? diye sordu Kurt.
“Ben,” dedi Kınalı kuzu.
“Tamam… Öbürlerine söyle gitsinler.”
“Olur…”
Arkadaşlarına seslendi Kınalı.
“Herkes buradan uzaklaşsın… Kendimi kurda yedireceğim…”
Krallarının bu fedakârlığı gözlerini yaşarttı kuzularının. Ama emir emirdi. Kralları ne derse yapmak zorundaydılar. Oradan uzaklaştılar.
Ben de katıldım uzaklaşanların arasına. Gitmeden:
“Sana güveniyorum Karakaçan…” dedim fısıltıyla sıpama.
“Bana güven Nasrettincik…” dedi o da.
Bu arada Kral Kınalı kuzunun yakınındaki bir çalılığın arkasına saklandı sıpam. Onun oraya saklandığını göremedi Kurt. Çünkü ağzının sularını silmekle meşguldü o an.
Herkes çekilince kurt ortaya cansız gibi uzanan Kınalı kuzunun yarına yaklaştı. Hepimiz öteden kaygıyla izliyorduk olacakları.
Kurt tam Kral Kınalı kuzunun yanına gelmişti ki, neye uğradığını bilemedi. Bir anda havalarda buldu kendini. “Pat! ” diye yere düştü sonra da.
Hepimiz sevinçle Karakaçan’la Kınalı’nın yanına koşuştuk.
İkisinin arasında yere serilmiş, hareketsiz yatıyordu Hain Kurt.
“Ne yapın! ” diye bağırdım Sıpama. “Öldürdün onu! ”
Karakaçancık gülüyordu.
“Yok, öldürmedim, dedi. “Sadece bayıldı. Gereken cezayı sen vereceksin ona.”
Kınalı Kral:
“Yaşıyorum yaşıyorum! ” diyerek sevinçten oynuyordu. Sonumun geldiğini düşünmüştüm bir an. Teşekkürler sana Karakaçan. Sana da teşekkür Nasrettincik.”
“Ben ne yaptım ki Kınalı Kuzu,” dedim. “Bu işin bütün şerefi Karakaçan’a aittir.
“Evet…” diye sözlerimi onayladı sıpam. “Ben geldim kurdun hakkından.”
Doğrusu onun bu sözlerine biraz darıldım.
Tam o anda, kurda ne ceza vereceğimi buldum.
“Boyunundaki çıngırağı bana ver,” dedim Karakaçan’a.
“Neden? ” diye karşı çıktı sıpam. “Ben çok seviyorum çıngırağımı. Vermem.”
Sesimi yükselttim:
“Ver dedim sana! Dünyaya gidince ben yenisini alırım sana. İşi bitirelim bir an önce. Nerdeyse ayılacak kurt! ”
“Tamam tamam…” dedi hoşnutsuzlıkla Karakaçan. Bana uzattı boynunu isteksizce.
Sıpamın boynundaki çıngırağı aldım. Onu bu kez kurdun boynuna bağladım.
Kurt tam o sırada kendine geldi.
“Ne oldu bana? ” diye uludu.
“Uzayda gezinti yaptın biraz…” diye güldü Karakaçancık.
“Nasıl? ” diye sordu kurt. “nasıl çıkabildim uzaya?
“Füzeyle, dedi Kınalı Kuzu.
“Ne füzesi? ”
“Karakaçancığın tekme füzesi…”
Bütün kuzular gülüştü.
Hiçbir şey anlayamamıştı bu işten Kurt.
“Ne yapacaksınız şimdi bana? ” diye sordu. Merhamet dilenir gibi gözlerime bakıyordu.
“Hiç…” dedim.
“Hiç mi? Bırakacak mısınız yoksa beni.”
“Evet..”
“Alay etmiyorsunuz ya? ”
“Etmiyoruz.”
Sevincini saklayamadı Kurt.
“Gidebilir miyim yani şimdi? ”
“Gidebilirsin.”
“İzninizle…”
Bunu söyledikten sonra usul usul gerilemeye başladı Hain Kurt. Sonra birden hızlandı. O hızlı hızlı koştukça boynundaki zil de şıngır mıngır ötüyordu.
Kurt şaşkına dönmüştü.
Onun bu haline kahkahalarla gülüyordu bütün kuzular.
Kurt dönüp geri geldi. Gelmeyecekti de ne yapacaktı?
Öfkesinden deliye dönmüştü kurt. Boynunu sallıyor, şıngırdayıp duran çıngıraktan kurtulmaya çalışıyordu. Ama çıngırağın çıkacağı yoktu. Bu onu daha da delirtiyordu. Bunun üzerine kuzulara saldırmak istedi. Ama kuzular gülüşerek dağıldılar. Bir yandan da şarkı söylüyorlardı:
“Kınalı anne bizi kurda verme
Verirsen de yedirme…”
Kurtla kuzular köşe kapmaca oynuyor gibiydiler. Orta sıçanı hep kurttu. Kurt saldırıya geçiyordu ama boynundaki çıngırağın sesi hep ele veriyordu onu. Kovalamaktan yorulunca konuştu.
Ağlamaklıydı sesi:
“Ya, ben ne yiyeceğim bundan sonra? Neyle doyuracağım karnımı? ”
“Biz neyle doyuruyorsak onunla…” dedi Kınalı Kral. “Nasıl olsa ot bol yıldızımızda.
“Ama siz kuzusunuz…” dedi kurt. “Siz ot obursunuz. Ben ise et oburum. Ot yiyemem.”
“Alışırsın alışırsın...” dedi Karakaçan.
“Ooof of! .. diye uludu kurt. Sonra da kuzulardan umudunu kesti. Koşarak uzaklaştı oradan.
“Burada işimiz bitti,” dedim Karakaçan’a. “Başka yıldızlar bizi bekliyor…”
“Haklısın…” dedi sıpam. “Atla sırtıma.”
Atladım. Uçarak uzaklaştık oradan. Kuzular Yıldızından sesleri geliyordu hala gülüşen kuzuların. Bir de kurdun boyuna taktığımız çıngırağın…”
BİRİNCİ SERÜVENİN SONU
İkinci Serüven:
Nasrettincik ile Karakaçancık
TAVUKLARIN YILDIZINDA
Kayıt Tarihi : 20.9.2009 00:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!