oyalanırken kış yalnızlığıyla karşılaşıyorum
unutulan akşamlardan birindeymişim
birkaç kara imge uzanıyor tutkularıma
küsüm zamana tarih bakır rengi ve çocuksu
ötelerden dönüyor öykündüğüm ıssız kıyılara tekneler
ütüsüz perdeler ardına gizleniyor yoksunluklar
mezesiz yudumluyorum rakıları
çoğalıyor dilimdeki damağımdaki kanamalar
herkes masasına tutunmuş masalından uzak
derken uçmaktan yorgun düşüyor
pencere diplerine gece kuşları
bir şair sesleniyor içinden kendi dışına :
-ölülerin tanrısı olmaktan utanıyorum
yakın beni !
göz göze geliyorum kuyuya düşürdüğüm utancımla
yardım için ellerini uzatıyor
çarptığı küpeşteye yapışan hırçın dalgalar
bir bulut sancılanıyor şehrin üstünde
kış. gri ve düşünceli
ve şimdi kömür kokulu ipince aşıklarla dolu
ıssız sokaklar
bir vitrinde yalnızlıkları üzerine dertleşiyor kuklalar
birbirine zincirli darmadağın yolcularla dolu katarlar
ötelere taşımak üzere ayrılıyor gardan
hangi zamanın vahşi kimliğidir bu sürgün
tanımsız bir hiçlik içinde avuçlarımda kıvranarak
kendini arıyor serbest bırakılan şehir
oyalanırken kış yalnızlığıyla karşılaşıyorum
taşra akşamlarından birinde
tarih bakır rengi ve çocuksu
birkaç imge neyine güvenerek uzatıyor zamanı
kirli bir huysuzluk benimkisi
unutmuşum sesimin çocuksu yanlarını
umutsuzluk acısı düşmüş dilime belki kırgınım
kimseler derdest edemiyor içimdeki talanı…
Kayıt Tarihi : 30.4.2025 20:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!