Onlar benim kollarımı çaldılar.
Esen rüzgâra karşı mavi kuşlara kafa tutmak gibi,
Burnu akan bir çocuk düşerken,
Damdan aşağı atladılar ve ölmeye yüz tuttular.
Toprağın en serin kısımlarında cıvıldayan solucanlar,
Bir müziğin ritmine sığmaması gibi taştı ruhu yeryüzüne.
Küçük köylerin masum köylüleri ellerinde biçerdöver
Hem döver hem biçer.
Yükleri bilerek omzuna almış genç bir adam
Bir adam bir çoban bir nota
Birdir bir.
Nasıl olduğunu tam anlayamadık
Yollardan köprülerden geçiyorduk bir bir
Yağmur başladı ve durduk ıslandık önce
Nasıl geçtiği anlamadık
Yollardan ve köprülerden geçiyorduk bir bir
Dönüşü yokmuş halbuki tek sıra ilerliyorduk
Bitmiş zamanımız nasıl geçtiğini anlamadık
Zaman bizi kandırmış ve yolumuzu şaşırtmış
Bitmiş zamanımız ve kollarımız erimiş yağan yağmurda
Sopalarla gelseler de artık kafalarımızın üstünden turuncudan bir tüy
Sanki hiçbir şey olmayacak kadar sakin ilerlemişiz ellerimizi sallayarak
Karşıda bizi bekleyen sopalıları görmeden.
Nasıl olduğunu anlayamadık
Bu yüzden size de anlatamayız
Zamanın büyülü kolları bizi almış içine ve köprünün başı ve sonunu hatırlıyoruz sadece
Arada olan orta kısımı rüzgar yalayıp yutmuş sindirmiş.
Bir nota bir adam
Birdir bir
Hepimiz bir tarlanın başındaydık
Sanki hepsini biz ekmişiz gibi rüyalı rüyalı bakardık
Bunlar bizimmiş gibi sevinirdik
Zaman geçti ve hepsi birer birer azaldı.
Başkalarına pay edildi yarımdan yarımdan ve tükenmeye az kala
Uyandırmaya çalıştık kendimizi
Uyanmayanları tarladan attık
Tahıllardan uzağa
Bulutlara yakın
Çünkü onlar uçuyorlardı kuşlarla beraber
Kuşlara yakın.
Bir köylü geldi
Aslında köylü görünümünde başka bir mahlukat
Bize tarif etti karşıya nasıl geçeceğimizi
Bizler ise bu tarlayı nasıl talan ederiz diye düşünürken
Asıl amacın karşısı olduğunu unutmuş gibi yeniden başka bir rüyadan uyandık
Sonra bize rehber oldu o yaratık
Yolda dinlendik kahverengi solucanlar arkadaşımız
Bazılarımızı aldattı gölgesi ağacın
Bazılarımızı bağladı kollarını üzüm bağları.
Karşıya geçtiğimizde arkadaki tarla ateş aldı.
Bu rüyadanda uyandık.
İşte başlangıcı böyleydi burasını herkes hatırlar
Sokakta bisikletle geçen dondurmacıya sor
Uçan kuşa sürünen timsaha ve yürüyen insana
Hepsi bilir.
Zaman başlangıcı kafamıza böyle kazımıştı
Kafamızın en kıvrımlı yerine büyük inşaatlar kurmuştu
Başlangıcını bilmeyen ya taştır ya sopa.
Sonra köprüden geçerken nasıl bittiğini anlayamadık
Bir avuç insan alışmış birbirine sanki kardeş gibi bağlı
İki ağaç gibi suya muhtaç birer sevgi.
Bizler birbirimize böyle bağlıyken et tırnaktan kopar mı?
Koptu.
Ağlamadık hiç birimiz
Bu bitiş başka bir başlangıcın temsili olabilir.
Çamurdan heykeller yaptık koyduk gök tanrılara sunduk.
Çardaklarda oturduk yağmurdan korunduk.
Birimiz giderken diğerine el salladık öptük kokladık.
Bende seni en son öptüğümde saat kaçtı bilmem kaçı geçerken
İşte o anı unutamam
Zaman başlangıcı ve bitişi kazır insanın kafasına.
Ne kadar taştan olsa da.
Nasıl olduğunu anlayamadık
Bir daha ne olur bir daha ver bize onları
Bir daha koklayalım ve öpelim onları
Putları yıkalım sana tapalım.
Nasıl geçti zaman birer birer önümüzden bir trenin vagonları gibi
Veya bir arabanın tekerinde gibi.
Zaman nasıl geçtiğini anlatmaz insana.
Sadece acısını bırakır tatsın diye.
Nasıl ayrılır et tırnaktan.
Ayrıldı.
Koptu.
Ağlamadık mı?
Ağladık.
Ne oldu?
Ayrılık yağışmışsa bedenine çıkması zor mu zor.
Zor.
Alışıyoruz.
Gün sayıyoruz.
Güneş doğarken mutsuz, batarken mutsuz, her an aklımda sen.
Koptuk ama birleşeceğiz.
Böyle mutlu olur insan.
Zaman…
Kayıt Tarihi : 25.6.2013 22:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!