Hayatın her alanını etkileyen bir sistem bu defa kafamı karıştıran. Eğitim sistemimiz. Yeterince eğitimli miyiz? Ya da Türk milleti olarak neler yaşıyor nereye götürülüyoruz.
Çocukluk ve gençlik dönemlerimiz okumak, bir meslek sahibi olabilmek için koşturmakla geçti. Bizden öncekiler bizlere göre daha şanslıydı, bizlerse şimdiki çocuklara ve gençlere göre çok daha şanslıydık.
Her gün etrafımızda sırtında kaldırabileceğinden ağır, gözlerinin ışıltısı kaybolmuş onlarca öğrenci görmüyor muyuz? Daha etrafına ne olduğunu anlayamadan anne baba sevgisini yaşaması gereken minicik bedenler, yarı uykulu gözlerle kreşe götürülüyor.
Çalışıp onun eğitimine, geleceğine yatırım yapması gereken anne babası tarafından. Mecburlar çünkü evlatlarının iyi bir eğitim alması şart. İyi ama kime göre iyi? Sadece şu anda çocuklarımız ve Biz anne babalar için gelecek demek okumak demek.
Artık yok öyle baba parasıyla iş kurmak, yan gelip yatmak. Neden? Çünkü “Ekmek aslanın ağzında”. Aslan ağzındaki ekmeği vermeye razıysa bile son yıllardaki ekonomik adımlarla aslanın ağzını bağladılar! ... Babalarda olan para da bitti. Böyle olunca çocuklara illa ki okumak adam olmak düştü.
Tabi ki her işin başı kültür, düzgün bir eğitim, öğrenim görmek. Okulların işlevini dershanelerin fazlasıyla üstlendiği, işin tamamen ticarete dönüştüğü bir dönemdeyiz. Veliler her gün 3-5 Lira diye toplanan fotokopi, tebeşir, kağıt paralarından bıkmış.
Okullar verilen ödeneklerin yetmediğinden şikayetçi. Birçok çocuk zor şartlarda kilometrelerce yol yürüyüp okullara ulaşmaya çalışırken, servisle giden öğrencilerin aileleri servislere para yetiştiremez olmuş. Okullarda yeterli hizmetli yok diye veliler sıraya girip ellerinde paspas temizlik yaparken, okul hizmetlisi, bu temizliği yapmaya razı olup, gündelikçi maaşı talep edebilmekte….
Sınav, OKS, ÖYS, SBS terimlerini artık bilmeyen, duymayan yok. Kadınlar tuvaletinden tutunda otobüs duraklarının, telefon sohbetlerinin, pencereden pencereye yapılan o vazgeçilmez komşu muhabbetlerinin tadı tuzu, olmazsa olmazı olmuş bu kelimeler.
4-5 yaşlarına kadar etrafına meraklı ve ışıltılı gözlerle bakan minicik bedenler, aradan zaman geçtikçe, enerjisi tükenen şarjlı lambalar gibi ışığını yitirmiş. Feri sönmüş gözlerle bakmaya başlıyor etrafına. Hepsinden önemlisi koşup oynaması gereken bir çağda yaşama sevincini yitiriyor belki de.
Büyük sınıflara geçildikçe olaylar başlıyor. Birbirini bıçaklayan, öğretmen döven gençler. Ailesine isyan eden, madde bağımlısı olanlar. Bu kadar karamsar bakıştan sonra çok daha kötüleri olduğunu bilsek de ben yazmayacağım. Benim içim karardı. Okurken sizleri düşünemiyorum.
Çocukların çocukluklarını yaşamadan zihin ve bedenlerinin gelişimini beklemeden yüklediğimiz bilgiler, baharda açan bir çiçeği görüp koklamayı bilmeden o çiçeğin taç yaprağını, kromozom yapısını bilen gençlerimiz ve onları sınavdan sınava taşıyan, biz anne babalar.
Kaldırım taşlarının her seçimde yenilenmesi gibi, eğitim sistemi ve müfredatların da seçime endeksli değişmesine alışılan, hatta öğretmenlerin bile bu değişimden başını döndüren Milli Eğitim Sistemimiz…
Sonuç olarak mutsuz çocuklar, mutsuz eğitimciler, mutsuz aileler… Suç oranı artmış bir toplum. Mesleğini, hayalleri yerine, tesadüfler, belirlediği için, sağa sola çatıp hırsını alan memurlar. En kazançlı ticarethane olarak gördüğü politikaya yatırım yapıp kazancını katlamaya çalışan başımızdaki birçok yönetici…
O yöneticilerin değiştirdiği sistemler sistemden etkilenen çocuklar ve bizler. Bu bir kısır döngü olmuş maalesef…Yıllardır ucu başı belli olmadan dönüp duran.
Çare var elbette! Şu mutsuz evlatların arasından ileri görüşünü, cesaretini kaybetmemiş, saçları sarı yada siyah, gözleri mavi veya yeşil fark etmez. Ama yüreğinde vatan, millet sevgisi olan, Atasının izinde yürüyecek bir evlat çıkıversin….
Özlem Bölükbaşı ÖnalKayıt Tarihi : 18.2.2009 15:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)