“Sizin taptığınız benim ayaklarımın altında” Hallac-ı Mansur
Liseye gidiyordum. Bir gün tarih öğretmenim ders anlatırken şöyle bir cümle kurdu: “çocuklar, dünya üstündeki savaşların bir tek nedeni vardır: para” Çok zoruma gitmişti. Direk karşı çıktım. İdealler vardı, iyi niyet vardı, nefs-i müdafa vardı. Eğer insanlar savaşıyorlarsa bunun muhakkak akla yatkın, mantıklı, ulvi bir sebebi olmalıydı. Ders sonunda böyle olduğuna öğretmenimi ikna edemediğimde gözlerim dolmuştu, ağlamamak için zor tutmuştum kendimi.
Yıllar sonra dönüp baktığımda gerçeğin maalesef öğretmenimin dediği gibi olduğunu kabul etmek zorunda kaldım. Dünya üstündeki bütün savaşların tek sebebi: para. Büyük balık küçük balığı yutma çabasında. Keşke her şey bu kadar basit ve ilkel olabilseydi. İrade sahibi tek varlık olan insan keşke balıklar kadar masum olsaydı. Keşke bizler de içgüdüleriyle hareket eden ve iradesinden sorumlu olmayan balıklar gibi olsaydık. Ama değiliz (balık bir hayvan ve biz hayvanlar kadar bile olamadık) .
Vietnam savaşı sırasında Amerikalıların televizyon karşısında hem yemeklerini yiyip hem de hem de sıradan bir şeymiş gibi katliam haberlerini izlediğini seyretmiştim bir filmde. Tema insanların nasıl da duyarsızlaştıklarıydı. Ben de şaşırmıştım bu duruma. Karşılarında paramparça cesetlerin, yakılan köylerin görüntüleri eşliğinde sanki hiçbir şey olmuyormuş rahatça yemeklerini yiyorlardı. Ben olsam boğazımdan geçmez diye düşünmüştüm. Şimdi görüyorum ki bizler de çok farklı değiliz. Geçmişte olan onca katliam bir tarafa bugün Filistin ve Lübnan topraklarında yaşanan vahşeti algılayamıyoruz artık o kadar alıştık.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.