Tek esiri sen misin bu sevdanın? Tek acı çeken, içinde kırıklarla dolaşan, an be an hasretin yüküyle ömrünü tüketen…Sen misin?
Bak yüzümdeki çizgilere, bak ruhumda soldurduğun güle, bak gittiğin gün parıltısını yitiren gözbebeklerimdeki harelere…Bak yanıklar her yerimde.Yüreğimde, ellerimde lal olmuş dilimde…
Sen misin tek yanan birlikte körüklediğimiz bu ateşte?
Sen misin acının tek rotası sırtını dönüp giden yüreğinle?
Hayır, bana acıdan, yangınlardan, ihanetten bahsetme. Bahsetme ki ihanetin açık adresi belli olmasın, asıl ihanet edenin ruhunu alıp gidenin sen olduğunu kimse anlamasın.
Acı çektim diyorsun, sen acıyı ne biliyorsun? Gözlerinde tükettiğim yaşanmışlıklarımla ve yaşayamadığım düşlerimle, her gün yalnızlığın en koyu zamanlarında yüreğime
“ yeniden ’’ demeyi öğrettim ben. Acıyla harmanladım sensiz geçen yılları ve seninde dediğin gibi, şekersiz bir çay tadındaydı hayat, kekremsi ve buruktu… Düşen her takvim sayfası soldurdu yanı başımdaki anıları.Güneş gece rengiydi yokluğunda, geceler hiç sabaha kavuşmadı..
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan