Yağmurlu ve sisler ardında bir ülkenin,
Uzak diye anılan,diyarından gelmiştik.
Tezek kokusunu ve seni,
Anadolu diye sevmiştik...Hatırladın mı...?
Şizofren bir kurgu değildi bu yaşanılanlar.
Ve hep ellerimin titremesine sebepti
Yazdığım devrik yazılar...
Bağrımdan sökülen güllerin,
Hikayesini yazacağım birazdan.
Birazdan,kalemin mürekkebine kan dolacak...Biliyorum...
Beyaz satıhlarda kızıl hakimiyeti.
Öyle futürsuzca duracak...öyle mi?
Vaz mı geçsem acaba...?
İnan korkmaya başladım şimdi.
Gül kokulum...Keşke ben bu şiire hiç başlamasaydım...
Keşke bu “keşke”lerim hiç olmasaydı.
Susmamak adına anama,
O bildik rahmı-ı mâder koğuşunda
Yemin verdim biliyorsun....
Dönemem...yada dönemiyorum...
İşte görüyorsun...
Yorgun bir yağmur sırtında,
Koparıp körpe düşlerini ansızın!
Siyah beyaz bir renge mahkum ettiler seni
Sonra tek dişine bulaşan kan pıhtısında
Yol buldu hainler.
Önce beyaz yelesinden asıp darağaçlarında,
Sonra acı çekmesin diye belki de
Kır atını vurdular...
Sonra beyninden kurşunladılar seni
Kanlı tırnaklarda kaldı aklın.
Sonra yüzdüler derini yavaş yavaş
Sonra;
Medeniyetin salyalı dudaklarında başladı savaş.
Kanlı ellerine gece vakti bulaştı terin.
Oysa;
Havva’dan miras kalmıştı hani çiçekli entarin....
Seni nasıl yatırmalıyım şiire.
Nerden başlamalıyım tasvirine.
Adına menekşe mi diyeyim?
Yoksa nergis mi?
Yada nazlı gelin Suna mı?
İlla çizmeli miyim resmini?
Söylesene! ! !
Hangi elle yıkayayım fistanına bulaşan kiri...
Ne oldu sana Adem’in gülü,
Ne oldu söyle! ! !
Kendini mi unuttun?
Bu kahpe düzen içinde.
Sen bu değildin oysa.
Kokun bu olmamalı.
Oysa hatırlar mısın?
Seni orta Asya’nın,
Alacalı çadırlarında bulmuştu babam,
Sonra;
Alıp getirmişti...
Sırtında Anadolu’ya,hiç yorulmadan.
At ve silah,
Birde sen işte...
Namusum...
Nasırlı ellerinde Fatih’ler büyümüştü.
Sol göğsünden emmişti geceler.
Yağmurlar yıkamıştı gözlerini.
Gül kokusu sarmıştı sözlerini.
Seni ak tenli delikanlıya gelin etmiştik oysa.
Nikahını dede korkut kıymıştı.
Sonra dua dua serilmişti yoluna.
Ahh be nergislerim....Nerdesiniz?
Hani evin cennetin şubesi olacaktı,
Hani hep rızkın gül kokacaktı.
Bu halin ne gülüm,
Sen bu olamazsın.
Sana gül demiştik hatırla,
Şimdi böyle solamazsın...
Önce bir el uzandı başına,
Tüm hışmıyla yoldu saçlarını.
Sonra sokaklara düşürdü cilveli bakışlarını.
Bezirganlar sağ ve sol omzunda.
Her köşe başı üryan.
Ne kaldı söyle! ! !
Yağız delikanlıya saklanan...
Hafsa’lar gelir dikilir her gece rüyama,
Kundağında Yavuz delikanlılar.
Bakışlarında bir kıyamet.
Gece düşer saçlarına,
Yıldızsız bir gökyüzüne inat,
Akbabalar kanat çırpar.
Erkekçe bakış vardı sende hani,
Titreten yedi düveli
Koca Elif olur sol yanım,
Omzunda nasırlaşmış top güllesi.
Şimdi bu halin ne gülüm,
Kim kırdı dallarını.
Hangi akbaba mahmuz vurdu etine.
Nerdesin Fatih’ler doğuran ak benizli yâr?
Nerdesin,peçesine nur saklayan kadın...?
Üç kuruşluk bir sevdaya rehin bırakıldı aklın...
Gidişin anlamsız sorular bıraktı ardında,
Kuzu postuna büründü kurtlar...
Kaçıncı dem vuruştu bu eskiden yana.
Bu kaçınca hayıflanma kim bilir.
Gözlerim seni arıyor Anadolu’mun kanatsız üveyiki
Sahte bir sırça saraydı şanına dikilen
Ve hislerindi gece sefalarına mahkum edilen.
Sağanak sağanak,zulüm düşer bu ülkenin üstüne,
Aç yırtıcılar biler gagalarını
Nerdesin yüreğimin goncacısı,
Nerdesin...
Şimdi ellerim sıkar toprağını,
Sönmüş volkan ardında yanar yüreğim.
Fatih’ler öksüz kaldı,Yavuz’lar yetim,
Sönmemeli böyle asil güneşin.
Gezdiğim sokaklar başka bakar gözüme,
Bir garip mahluk,gülen gözlerinde kan.
Bu sen değilsin gülüm, sen böyle olamazsın,
Böyle perişan böyle garip...Solamazsın.
Kurt postu yakışmadı hadi çıkarda gel.
Şanını yeniden duysun...aha şu yedi düvel.
Kayıt Tarihi : 10.7.2006 10:13:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir beyinsizlik süreci aldı gidiyor , elif unutuldu bir A bile değil artık.Maalesef.
Tebrikler yürekten dizelerinize.....
TÜM YORUMLAR (1)