Kaygusuz Abdallar, Yunuslar gibi
Şiirler yazanın namı duyulmaz! ..
Elvermez talihi, çıkmaz talibi
Çağdışı (!) ozanın namı duyulmaz! ..
Bozamadım kafamdaki on biri,
Oluverdim kafiyenin esiri.
Devamlı katledip serbest şiiri,
Kuralı bozanın namı duyulmaz! ..
Kaynağın hasından ilham alarak,
Durmaksızın hayallere dalarak.
En mükemmel kelimeyi bularak
Satıra dizenin namı duyulmaz.
Bahçesiyiz; muhabbetin, saygının,
Bohçasıyız milli olan duygunun..
Kuruntunun, kargaşanın, kaygının
Üstünü çizenin namı duyulmaz! ..
Sesi hoş batıdan esen yellerin
Göğsü sızlar söze küsen tellerin,
Yürek haykırırken susan dillerin
Sırrını çözenin namı duyulmaz! ..
Hali zor mızraba küsen tellerin,
Hedefi dallardır esen yellerin.
Yürek haykırırken susan dillerin
Sırrını çözenin namı duyulmaz! ..
(Nemli gözler kurutulmaz mendille,
Uğraşıp kaynağı bulmalı ille.
Ölçülü sözlerle, tatlı bir dille
Sorunlar çözenin namı duyulmaz! ..)
İlahi kanundur; doğan gün batar,
Gelecek bir devir bu devri yutar.
Serbest yarışanlar gündemi tutar,
Kurallı yüzenin namı duyulmaz..
Bilinmez hikmeti çağdaş “gizlerin”
Kapanmış kapısı “ela gözlerin”
“Hak-i paye” sürülen o yüzlerin
“Ateş-i suzanın” namı duyulmaz..
Noksandır tahtası bizim eşiğin,
Adı malum, en hakiki aşığın.
Gönülden gözlere çarpan ışığın
Şavkını sezenin namı duyulmaz.
Asırlardır kurumadı bu dere,
Gören mi var? Batı’dadır pencere.
“Kuşlar uçup gitmez doğduğu yere”
Feylozof Rıza’nın namı duyulmaz…
Kaçmış mısralardan eski isimler?
Çizilmiyor ”selvi boylu” resimler.
Değişmiş havalar, eski mevsimler
Ki bad-ı hazanın namı duyulmaz…
Ne gülün aşkıydı, ne de lalenin
Milletti sevdası İki Kale’nin.
Bir ömürlük Safahat’ın, Çile’nin
Batıyla nizanın namı duyulmaz…
Eliflerdi, Sunalardı isimler?
Çizilmiyor ”selvi boylu” resimler.
Değişmiş havalar, solmuş mevsimler
Haşimsiz hazanın namı duyulmaz…
Daldım; “Yeşil ördek gibi göllere”
Kapılmışım “Ümmü” gibi sellere.
Pir Sultan misali “şirin dillere”
“Şekerler ezenin” namı duyulmaz.
Çıkmaz; Yeni Köroğlu’su Bolu’nun
“Saf çocuğu masum Anadolu’nun”
Tozu olup “uzun ince yolunun”
Veysel’le gezenin namı duyulmaz…
(Şan şöhret salgısı yaymıyor bünyem,
Reklama hiç gerek duymuyor bünyem.
Şehrin havasına uymuyor bünyem,
Hep kırda gezenin namı duyulmaz! ..)
Sevdim Hacı Bektaş kadar Ali’yi,
İzledim Nesimi gibi deliyi (!)
Eşref gibi sadrazamı, valiyi
Hicvedip üzenin namı duyulmaz…
Yüreğimi boşa sağdım diyerek,
Bu harmanı neden yığdım diyerek,
Yanlış bir zamanda doğdum diyerek,
Bahtına kızanın namı duyulmaz..
Helvamız karılır şekerle undan
Yağcı tanımayız, yağsızdır bundan.
Yeter Osman, bu derenin suyundan
İçip de sızanın namı duyulmaz…
Kayseri
Kayıt Tarihi : 9.5.2016 16:44:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Osman Bulut](https://www.antoloji.com/i/siir/2016/05/09/nami-duyulmaz.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!