l
Naif bir hayâl, İstanbul.
Geniş bir avluda büyüdü hayâller,
Büyük çatal kapıları aralayarak.
Kimi zaman duvar gediğinde saklandı,
Kimi zaman salıverdi uluorta.
Bazen kapattı kendini çatı katındaki müzik kutusuna,
Bazen de boğazın serin sularında daldı sandal sefasına.
Karanlık kuyulardan çekildi hayâller,
Gıcırdayan çıngırağın eşliğinde.
Çatal kapının anahtar deliğinden kaçardı,
Cihangir yokuşunu çıkar, Haliç’e dalardı.
Pier Loti’de demlerdi kendini,
Zira ham hayâl yaşayamaz derdi.
Hayâle dalmış hayâl Çamlıca sırtlarında
Mehtabı takıp peşine seyr ü seferde
Kim bilir belki bir balığın yüzgecinde
Belki de bir martının kanat çırpışında,
Yerle gök arasında Uçmağa varmakta.
ll
Naif bir aşk, İstanbul.
İstanbul’un dar sokaklarında yaşadı aşk,
Duvarlara çarpa çarpa büyüdü,
Her duvarda iz bırakarak.
Vefa, ne bir semt adıydı yazlık sinemada duyulan,
Ne de kış gecelerinde bozacının narası,
İstanbul’da aşk, aşkta sen, sende İstanbul’du.
Ortaköy Kahvesi’nde konuşulurdu aşklar,
Bir el zarları sallarken,
Diğeri sımsıkı tutardı nargilenin marpucunu,
Aşktan söz eden ağızlardaki duman,
Pul hamleleri yapan ellerle oynaşırdı.
Şiirler yazılırdı Sicilya Kızlarına,
Ve Çerkez kızları sohbetin konusu,
Sandallarda çekilirdi kürekler, sevgiliye,
Yalılarda yazılırdı aşkın trajedisi,
İzbe sofalar yasak meyve tabağı.
Çerağ olup yanardım deniz fenerinde,
Sevgilinin sandalına mürşit olayım diye,
Aşk başımda pervane yakar kendini bende,
“Bela” der ruhlar aşk için hem ezelde hem ebedde.
İskender’in Aynası’nda gördüm Aziz İstanbul’u,
Kevser ırmağının kenarında aşk, mey içiyordu.
Mümtaz bir huzursuzluktu huzur,
Beyazıt’ta tozlu kitap sayfalarında aranan,
Hüzzam bir şarkının ney sesinde,
Dede Efendi’nin bestesinde nağmelenen,
“Ey çeşm-i ahu hicr ile tenhalara saldın beni
Çün nafe bağrım hun edüb sevdalara saldın beni
Ey kamet-i serv-i semen salınmada ellerle sen
Haşrolamam dedikçe ben ferdalara saldın beni.”
Zaman sıçramasında aşk, aşkta aranırdı huzur.
lll
Naif bir düşünce, İstanbul.
Lal olmuş düşünceler giriftleşir,
Rum mahallesinin köşe başında,
Akıl ile dil başkalaşır,
Mecnun olan her dem ağlardı,
Ağyar’ın gözündeki sevgiliye bakıp.
Tahtadan atlarla çıkardık mehtaba,
Küçük bir çocukken aşk ile,
Aşk dilde pare pare ateş,
Akılda bad-ı saba olurdu.
Uzak olan gelecek saklıyken geçmişte,
Geçmiş çoktan binmişti ayrılık gemisine.
Müptela bakışlarla gönderilen peyman,
Ashab-ı Keyf’te uykumdan uyandırdı,
Kıtmir üç harf üzerine kurardı dünyayı,
“Elif, şin, kaf,”
Kalem biterdi yazmaktan kelam bitmezdi.
Kayıt Tarihi : 21.4.2010 15:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Canı gönülden kutluyorum kaleminizi...İlhamınız daim çağlasın...Tam puan ekleyerek ayrılıyorum...
Saygılarımla.
TÜM YORUMLAR (1)