Nabokov’dan Gogol’e Uzanan Dikenli Yolla ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Bir yazarın başka bir yazarın hayatını sırları, oyunları, sıkıntıları, maskeleri, mutlulukları, edebî tutkuları, ‘kutsallarıyla’ olduğu gibi anlatması zordur. Zaten tabiatı gereği bencil, kibirli, huysuz olmaya yatkın olan ‘yazar’ (anlatıcı değil) önce kendini, hayallerini, dünyaya dair dertlerini anlatıp ‘biricik’ ve sonsuz bir varlık olduğunu cümle âleme ispat etmek ve haliyle onaylanmak ister. Hâl böyle olunca çok sevdiği öteki yazarı hakkıyla anlatmak için harcanacak mesai hep biraz fuzuli görünür. Kelimelerin sağaltıcı ruh iklimiyle kuşatan yazı kardeşliğine rağmen hayranlıkla karışık kıskançlık da barındıran bir arzudur bu nihayetinde. Fani olma ihtimaliyle kemikleri titreyen bu özel türden sevdiği yazarları iştiyakla yüceltmesini, yazı sanatının inceliklerini, kusurlarını edebî bir lezzetle anlatmasını beklemek da okurun haklı beklentisidir. Ve ne yazık ki bunu içtenlikle isteyen ve yapabilen nadir bulunur.

Geçtiğimiz yüzyılda sevdiği yazarların hayatlarından destansı hikâyeler yaratan Zweig, Tolstoy’u anlattığı bölümlerden birinde bu işin sırrını da ifşa eden bir tesbitle başlar: “Bir sanat eseri, bir hayal ürünü olduğu unutulup varlığı bir gerçeklik olarak algılandığında en yüksek basamağına ulaşır.” O bunu söylerken Tolstoy’un eserlerindeki kurmacanın ötesine geçen gerçeklik hissinden bahsediyordu ama kendisinin de pekâlâ farkında olduğu gibi, yazarlarını anlatırken de benzeri bir bakışa sahip olmuştu. Okuyanlar bilir, muradı yazar biyografileri biriktirmek değil insanlığa yazarak başkasını anlama çabasının kıymetini göstermekti. Bunu kendisini unutarak yaptığı için bize eşsiz bir miras bıraktı.


Açık dedektiflik...

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta